Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dün kaldığımız yerden bugün devam ediyoruz. Londra’daki sanat fuarı Frieze’den bildiriyorum

Fuarın ortasında bir Riva Ferretti tekne dikkatimi çekiyor. Algıda seçicilikten mi, endüstriyel tasarıma saygımdan mı bilmiyorum, merakla teknenin yanındaki merdivenleri tırmanıp içine bakıyorum. Bir sürpriz bekliyorum aslında. Ama herhangi bir Boat Show’dan farklı bir şey yok. Sonradan öğreniyorum ki 10 metrelik Riva’nın fiyatı 500 bin euro. Bir gariplik yok. Burada sanat eseri olarak uçuk fiyatlara satılan diğer işlerin yanında bir tekne için bu fiyat makul bile kalabilir. Ama işin ilginç yanı bu tekneyi bir sanat eseri olarak almak isterseniz üzerine bir 125 bin euro daha ödüyorsunuz, o zaman size bir sertifika bir de teknenin videosunu veriyorlar. Sadece beş adet üretilen seriden birinin sahibi oluyorsunuz. İşte sürpriz bu!
Aynı şekilde burada İtalyan firma CRN’ye özel sipariş de verebiliyorsunuz, 68 metrelik dev tekne için. Ama sanat eseri olsun derseniz üzerine bir 10 milyon eurocuk daha vermeniz gerekiyor. Böylece Jankowski imzalı sanat eseri tekneye sahip olabiliyorsunuz. Pazarlarken de “George Clooney’de var bunun aynısı” diyorlar. Bu kadar parayı veren bu numarayı yer mi? Sanmam.
Biliyorum, eleştirmenler kızacak, “Koca fuarda bula bula bunu mu buldun?” diye. Ama bir sanat fuarında böyle bir şey olması ilginç değil mi? Bu arada ‘2. eli para etmez’ diye de itiraf ediyorlar.

Haberin Devamı

Kredi kartı yok etme makinesi var
Fuarın en çok konuşulan başka bir işi de Thomas Dane Gallery’de Michael Landy’nin yaptığı ‘Kredi kartı yok etme makinesi’. Kocaman garip bir alet var karşınızda, dilek ağacı gibi her yerinden bir şey sallanıyor, oyuncak bebek de testere de. Herkes buraya toplanmış merakla izliyor, fotoğraf çekiyor. İzleyicilerden yok edilmek üzere kredi kartını veren olursa, sanatçı onu ödüllendiriyor. Nasıl mı? Makinenin otomatikman çizdiği resmi imzalayıp hediye ediyor. Herhalde fuarda en ucuza satın alabileceğiniz sanat eseri bu. Ama onun için de kredi kartınızdan vazgeçmeniz gerekiyor.
Başka bir köşede bir mermer levha üzerine otel şampuanları dizilmiş, diğer yanda Pawel Althamer Rodin’in ‘Düşünen adam’ını düşünen keçi yapmış. Bir köşede muza uzanan maymun, diğerinde altın kafesler var.
Bir galeride karşınıza bildiğiniz morg çıkıyor. Cesetin yanında küçük bir kişisel eşya torbası. İçinde ne var dersiniz? Prada ayakkabılar, BlackBerry ve inci kolye.
En anlamadığım enstalasyonsa şöyle, uzun salatalıklar pleksiglasların arasından geçirilmiş. Bir sonsuz fon hissi yaratılmış. Tamam ne dediğini anlamıyor olabilirim, eminim ilginç bir hikayesi de vardır, ama kim bana eserin kırıldığını, ayakta duramadığı için, düşmemesi için görevlinin çaktırmadan gerek eliyle, gerek bacağıyla desteklediğini açıklayabilir?
Tabii ki bunların yanında çok beğendiğim resimler ya da enstalasyonlar da oluyor. Bir ağaçlar var mesela. Ama onlar anlatmakla olacak gibi değil, görmek lazım.

Haberin Devamı

Türk galerileri nasıl?
Türkiye’den bu yıl sadece Rampa ve Rodeo katıldı. Gözler Galerist’i aradı ama Murat Pilevneli ve Merve Çağlar’ın, birçok sanatçının ayrılmasından sonra Galerist eskisi gibi değil tabii.
Rampa ve Rodeo Frame bölümünde, yeni galerilerle birlikte. Rodeo’da Banu Cennetoğlu, Haris Epaminonda, İman İssa, Gülsün Karamustafa, Shahryar Nashat, Christodoulos Panayiotou, Eftihis Patrsourakis ve James Richards’ın işleri var.
Rampa’yı daha çok beğeniyorum. Nilbar Güneş’in ‘Açık telefon kulübesi’ adlı işini sergiliyorlar. Bir yanda Doğu Anadolu’da bir köyde telefonda konuşabilmek için dağın tepesine tırmanmak zorunda kalan köylülerin fotoğrafları, diğer yanda da bu fotoğrafları tamamlayan bir video çalışması var. Gerçekten etkileyici.
Rampa’nın ortaklarından Leyla Tara Suyabatmaz’ın konuşmasına kulak misafiri oluyorum. Konu, ABD’li ve Avrupalı koleksiyonerlerin alım gücünün ne kadar düştüğü. ‘Türkler, Ortadoğulular ve Uzakdoğulular bu yılki esas alıcılar’ diyorlar.
Evet, bu yıl ekonomik kriz nedeniyle fuar biraz sönük geçiyor. Ama yine de koleksiyonerler de galericiler de hâlâ umutlu. Fuardan bol malzemeyle, ufkunuz açılmış olarak çıkıyorsunuz.

Haberin Devamı

Yemek de sanat değil mi?
Yine de utanarak itiraf ediyorum, Frieze’de beni en çok etkileyen bölüm yemekler. Eee, sonuçta yemek de sanat değil mi?
Bu yıl yemek seçeneklerini artırmışlar. Şehrin en havalı restoranlarından HIX ve Locanda Locatelli de burada Gail’s Cafe’nin yanına stant açmış. Stant dediğime bakmayın, Locanda Locatelli’nin yemekleri de İtalyanlar’ın servisi de müthiş. Sırf bunun için bile buraya gelmeye değer!