Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yurda her dönüşte dumur olacak bir şeyler oluyor. Allianoi açıklamaları ve Nişantaşı’ndaki gürültü kirliliği beni korkutuyor
Günün özlü sözü Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’ndan geliyor, “Roma döneminden kaldığına göre, yıllardır demek ki toprak altında. Birkaç yüzyıl daha toprak altında kalmasının bize göre bir mahsuru yok.” Bunu Yortanlı Barajı’nın suları altında kalacak Allianoi Antik Kenti için söylüyor. Sonra da aynı tonda devam ediyor, “Burada Peri Kızı adında bir heykel var, bir mozaik var, bir de sütun var. Bunlardan ibaret.”

Haberin Devamı

Allianoi ve Bath’ın farkı ne?
Bir yandan bu açıklamaları okuyorum, bir yandan CNN Türk’te Ferhat Boratav İngiltere’deki Bath ile bizdeki Allianoi’yi karşılaştırıyor, onu izliyorum. Allianoi gibi eski bir Roma kaplıcası olan Bath’e yılda 4,5 milyon turist geliyor. Bizde ise Çevre Bakanlığı “Gömelim, barajı yapalım, barajın çevreye zararı yok” diyor.
Eroğlu’nun açıklamaları devam ediyor, “Bulan biziz, koruyan biziz, masrafları yapan biziz, hedef tahtası halinde olan da biziz. Bunu anlamakta fevkalade zorlanıyorum.” Biz de sizi...

23.59 Nişantaşı’nda işlemiyor!
Dün gece seyahatten yeni dönmüş, evde televizyon karşısında oturmaktayım. O da ne? Salonun ortasında bangır bangır müzik çalıyor. Hem de Serdar Ortaç’tan Elvis Crespo’ya bütün oynak şarkılar savruluyor, tabii aynen ben de...
Kendimi Türkbükü’nde Ship Ahoy’da gibi hissediyorum. Ya da bir yaz gecesi Reina ya da Sortie’de bu kadar gürültü olurdu eskiden, artık o da olmuyor zaten.
Sahi geçen yazın en önemli tartışmalarından biri 23.59 değil miydi? Müziğin sesi 23.59’da kısılmıyor muydu? Açık havadaki düğünler, partiler gece yarısından sonra içeri alınmıyor muydu? Ee, şimdi ne değişti?
Gürültüden kolay kolay rahatsız olmam. Özellikle de yazın açık hava mekanlarına getirilen yasaklara karşıyım. Ama büyük konuşmayacaksın işte. Şimdi “Bu saatte, bu ne gürültü“ şeklinde salonun ortasında şaşkın şaşkın durmaktayım. Burnumun dibindeki televizyonun sesini ne kadar açsam da zor duyuyorum. Çünkü benim salonda bangır bangır Niş’in oynak müzikleri çalıyor. Üstelik Niş bir açık hava mekanı da değil. Kapalı bir mekandan nasıl bütün caddeye bu kadar yüksek ses yayılabiliyor, anlayamıyorum. Saat 24.00’te biter herhalde derken saat 01.00’i gösterdiğinde bu sefer Ajda’dan ‘Resim’ geliyor. Müziğin biteceği yok. En iyisi kulaklarımı tıkayıp yatmak.
Tabii bu arada merak ettiğim bir şey var. 23.59 sadece yaza özel bir uygulama mı? Yoksa Nişantaşı’nda bu kurallar geçmiyor mu?

Wallpaper tasarım ödülünü kim aldı?
Yabancı dergilerin şubat sayıları çoktan çıktı. Monocle’ın son sayısında Bodrum’da Maça Kızı’nda yapılmış bir moda çekimi var.
Şubat dergilerinde benim asıl heyecanla beklediğim Wallpaper’ın 2011 Tasarım Ödülleri’nin açıklanması. Biliyorsunuz, Seyhan Özdemir ve Sefer Çağlar’ın ofisi Autoban ‘en iyi yeni restoran ödülü’ne adaydı. Hem de Hong Kong’da yaptıkları İtalyan restoranı 208 Duecento Otto ile. Ne yazık ki Mumbai’deki Tote on the Turf ile Serie Architects ödülü aldı. Ama bu beş aday arasına bile girmek büyük başarıydı, üstelik de yurt dışında yaptıkları bir projeyle.
Bu arada Wallpaper’ın sayfalarını karıştırırken çift sayfaya açılmış tanıdık bir fotoğrafa rastladım. Önünden defalarca geçtiğim Vakko’nun ve Power Medya’nın yeni merkez ofisi. New Yorklu mimarlık ofisi Rex’in yaptığı bina ‘en iyi çalışma alanı’ seçilmiş.
Emre Arolat’ın Edirne’deki İpekyol binasıyla Ağa Han ödülünü almasından sonra şimdi de Vakko’nun Wallpaper tasarım ödüllerinden alması gurur verici. Moda markalarımız artık sadece modayla değil, tasarım ve mimariyle de ön plana çıkıyor.