Çağlayan Bilgen

Çağlayan Bilgen

caglayan.bilgen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DEMOKRASİ bir yaşam biçimidir.
Evde, işte, partide, dernekte, meslek odasında ve ülkede...
Kısacası yaşamın her alanında...
Demokrasi,içine sindirilen ülkelerde, halkına özgürlük getirirken, bizim gibi yaşamında demokrasinin “d” si dahi olmayan toplumlarda ise bir araç olarak kullanılıyor.
Yanlışlıklara karşı çıkanlar, “çıkıntılık yapmakla” suçlanıyor.
Kendini demokrat olarak nitelendiren sözde demokratlar, özgürlük karşıtı adımlarını çok daha rahat atabiliyor.
Demokrasinin yok edildiği bir süreci, demokrasi karşıtlarının ‘ileri demokrasi’ sözüne tutunarak yükseldiği bir süreci yaşıyoruz.
* * *
Toplum bölünüyor...
İnsanların kafaları karıştırılıyor.
Sürekli gerginlik politikası işleniyor.
‘İleri demokrasi’nin uygulandığı ülkemizde, iktidar olmak isteyen partiler de birbirine benzemeye çalışıyor.
Örneğin; CHP’in sağ seçmenden oy alabilmek için milletvekili adaylarının bazılarını sağ gelenekten gelen isimler arasından seçmesi gibi...
Geçmişte Deniz Baykal’ın seçim öncesinde yaptığı gibi, bu kez de yeni CHP’nin direksiyonunda oturanlar parti otobüsünü sağ şeritten götürmek, bütün yolcuları almak istiyor.
Ancaaak...
Otobüsün içindeki asıl biletli yolcular sıkıntı çekiyor.
Onlar ya aşağı indiriliyor, ya da otobüse hiç bindirilmiyor.
Oysa, sol ve sosyal demokrat kesim sol politikalar bekliyor.
Sağ kelimesi bile bu kesimde alerji yaratıyor.
AKP karşısında CHP’nin “sağ” laşması, okyanuslara açılmaya çalışırken “sığ”laşmasından başka bir anlam taşımıyor. Peki bu durumda CHP ne yapmalı?
Aklın yolu bir...
CHP, öncelikle Atatürk’ün emanet ettiği “Altı ok”ta tarif bulan laiklik, devrimcilik, halkçılık, milliyetçilik, cumhuriyetçilik ve devletçilik ilkelerine harfiyen uymak zorunda.
Ayrıca Sosyalist Enternasyonal’e üye olan CHP, tarihsel geleneğinin yanı sıra sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini yaşama geçirmeli.
Parti programında yer alan “özgürlük, eşitlik, dayanışma, emeğin üstünlüğü, gelişmenin bütünlüğü ve etkinliği ile demokratikleşme” ilkeleri de akıldan hiç çıkarılmamalı.
Bu ilkeler ışığında eğer iktidara gelmek isteniyorsa, sadece tuzu kuruların partisi değil, daha çok emekçi ve yoksul halk katmanlarının gereksinmelerine yanıt verilmeli.
İşçinin, memurun, esnafın, çiftçinin, emeklinin ve dar gelirlinin sesi, umudu olunmalı.
Ancak o zaman CHP otobüsü, “sağ” şerit yerine, “sol” şeritten hızla varacağı iktidar hedefine ulaşabilir.
Aksi halde bir beş yıl daha boşa geçer.


Konuşma zamanı: 13 Haziran

MHP İzmir’de eski dört milletvekilini de iki bölgede listenin tepesine yazdı.
Bu duruma en çok hayıflananların başında sanırım ilk önce eski il başkanı Müsavat Dervişoğlu geliyor.
Çünkü...
Dervişoğlu, listede ilk iki sıraya girmeyi bekliyordu.
Nitekim, hafta içinde yaptığı açıklamada “Ben kuyudan çıkmaya alışığım. Yüksek binadan düşmektense kuyudan çıkmayı her zaman tercih ederim. İşin kolayına kaçmak ucuz insanların işidir” diyor ve “Şimdi iş zamanı, 12 Haziran’a kadar görevimizin gereğini yerine getireceğiz. 13 Haziran da söylenmesi gereken ne varsa ne bir eksik ne de bir fazla ifade etmekten geri duymayacağım” diyerek seçim sonrası kopacak gürültünün ilk sinyalini veriyordu.
* * *
Kuşkusuz bu gürültü sadece MHP’de kopmayacak...
Seçim sonrası hesaplaşma CHP’de de olacak.
Eğer, CHP yüzde 30’un üzerinde oy alamazsa Kılıçdaroğlu ve ekibinin parti içindeki iktidarı tartışılacak ve hemen kurultay şarkıları söylenecek.
CHP’ye sağdan transfer edilmiş yeni isimler parti tabanında tepki çekiyor.
Nitekim geçmişte Baykal’ın ‘Partinin direksiyonunu sağa kırma’ operasyonunun nasıl başarısızlıkla sonuçlandığını herkes gördü.
Bakalım Gandi Kemal’in operasyonu başarılı olacak mı?
Hep birlikte göreceğiz.

MHP’den ‘sarışın kadın’ önerisi

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, AKP’nin İzmir’de krize neden olan “35 sarışın kadın” ile ilgili ilginç bir açıklama yaptı.
MHP’nin sözünü sakınmayan vekili Vural, projenin mimarlarının İzmir’den 35 kadını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la buluşturacak olmasını şöyle değerlendirmiş:
“Çok meraklıysalar, Mehmet Ali Erbil ile Recep Tayyip Erdoğan, 50 sarışın programı vardı, birlikte program yapsınlar.”

Güvenmiyorum, güvenmiyorsun güvenmiyoruz, güvenmiyorlar...

SANDIK başına gitmemize 48 gün kalmasına rağmen, ülkede büyük bir güven bunalımı yaşanıyor.
Halkın siyaset kurumuna, TBMM’ye olan güvenini anlatmaya sanırım gerek yok.
Yine geçmişte ülkenin en güvenilir kurumlarının başında gelen Türk Silahlı Kuvvetler’in ne duruma getirildiği ortada...
Onlarca general, amiral ve subay çeşitli suç isnatlarıyla cezaevlerinde nöbet tutuyor.
Yargının durumu malum...
HSYK’ın ve yüksek yargının içine düştüğü, düşürüldüğü durum ortada... Hele hele YSK’nın aldığı tartışılan son kararların ülkeyi ne duruma getirdiğini gördük.
Üniversitelerin hele hele ÖSYM’nin yaptıklarını sanırım anlatmaya gerek yok...
Kısacası...
Güveneceğimiz, tutunacağımız başka bir kurum kaldı mı?