Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Doğan HEPER

7 Eylül 1946'da dolar 131 kuruştan 280 kuruşa çıktı. Bu ekonomik bir devrimdi.
1954'te Milli Korunma Kanunu çıkartıldığında enflasyon yüzde 20'ye yükselmişti.
1958'e gelindiğinde ekonomiye yine neşter gerekmişti. 4 Ağustos kararlarının alınması ve devalüasyon gündeme geldi. Banka kredilerine tavan konuyor, emisyon durduruluyordu, dolar 2 lira 80 kuruştan 9 liraya çıkartılıyordu. Türkiye ilk kez IMF'yle de bu yıl yüzyüze geldi.
1970 devalüasyonu doları 9 liradan aldı, 14 liraya çıkarttı. Yeni vergi tedbirleri de alındı. Finansman kanunu yürürlüğe giriyordu.
1970'in ekonomik tedbirlerini büyük oranda 1973 petrol bunalımı altüst etti. Petrol fiyatları patladı. Türkiye'nin petrol faturası 400 milyon dolardan 4 milyar dolara fırlayınca ekonomi de rayından çıktı.
1975'te yeni bir istikrar paketi gerekti.
Demirel'in "70 sente muhtacız" sözünün ifade ettiği durumun Türkiye'yi getirdiği nokta 1980'de 24 Ocak kararları oldu. Yine bir dizi önlem gündeme sokuldu.
"Bize plan değil, pilav lazım" sözleri de bu ekonomik önlemler ve rejim tartışmaları arasında rüzgar gibi esti geçti.
Bu arada Türkiye askeri müdahalelerle karşılaştı ve bazıları yüksek enflasyonu daima "darbenin habercisi" olarak gördü.
Yıllar yılları kovaladı, ama Türkiye ekonomisi planlı da olsa, plansız da olsa bir türlü yörüngesine oturtulamadı.
* * *
BUGÜN 1997 sonu 1998 başı, Türkiye yine yeni bir ekonomik dönemeci yaşıyor.
Göstergeler kötü, enflasyon yüzde 100'lere dayanmış ve bir koalisyon hükümeti çare peşinde...
Hem de alelacele.
O kadar acele ki, ekonominin başında sayılan bazı bakan ve bürokratlar bile önlemleri, açıklandıktan sonra öğreniyor.
Koalisyonun ortağı olan DTP'nin lideri Cindoruk da, hükümetin bu tarihi ekonomik kararlarını, ilandan sonra basından duyduğunu söylüyor.
Hükümetin dışardan destekçisi CHP lideri Baykal'sa petrol ve KİT zamlarının durdurulmasıyla, amaçlanan ekonomik istikrarın sağlanamayacağını öne sürüyor. Yani önlemlere onun onayı, katılımı yok.
Bu kararların başarısının birinci şartı Türkiye çapında konsensus sağlanması iken, bu konsensusun hükümetle bazı bürokratları, bakanları ve ortakları arasında bile sağlanmamış olması, başarı şansı hakkında kuvvetli şüpheler uyandırıyor.
Belki de bu nedenle Başbakan, ikinci ve yeni bir plandan sözediyor. Ama bu arada yangından mal kaçırırmış gibi büyük oranlarda zamlar da devam ediyor. Paketler yürümez de vazgeçilirse bu zamların halkın sırtında ek bir kambur olarak kalma tehlikesi gözardı edilmemeli.
* * *
TÜM bunlar neyi gösteriyor?
Türkiye'de siyasi istikrarsızlığın, ekonomik istikrarsızlığın da nedeni olduğunu.
Liderlik hırsıyla, aynı felsefeye, aynı görüşe, aynı tabana dayanan partileri parçalayanların meydana getirdiği dağınık, bölük pörçük siyasi yelpazeden ekonomik istikrar çıkmıyor.
Bugün Meclis'te 7 siyasi parti var, bir de parti gibi bağımsızlar... Yani 8 siyasi grup var.
Meclis dışında da MHP ve küçük ama etkin sayılabilecek iki parti var. Toplam 11 eder.
Bunların tümü aslında, olsa olsa 3 parti olur.
Tükiye siyasi kargaşadan kurtulmadıkça ekonomik kargaşadan da kurtulamayacak.
Eşkıyaya hakim olamayan, mafyaya hakim olamayan, kaçakçısına, kara paracısına, vergi kaçıranına, cezaevlerine hakim olamayan, saldırgan komşu ülkelere hakim olamayan, güçsüz siyasal yapı ekonomisine de hakim olamıyor, yön veremiyor, istikrar getiremiyor.
Türkiye önce bu anlamsız ve zararlı siyasal parçalanmışlıktan kurtulmalı.
O sağlanırsa ekonomik istikrar da sağlanabilecektir.
Bugün bir yandan çok köklü ekonomik tedbirler alınırken bir yandan da hükümetin ömrünün ne kadar süreceği hesapları yapılıyorsa, bu paketin tutacağına samimi olarak inanmak mümkün mü?



Yazara Email D.Heper@milliyet.com.tr