Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cağaloğlu’nda Molla Fenari sokaktaki Milliyet binasında gazeteciliğe başladık. Birkaç yıl bu binada kaldık. Sonra o binayı boşalttık ve yeni yapılan Nuruosmaniye’deki modern Milliyet’e geçtik.
Orada 25 yıl kaldık.
Geldik 1993’e ve ömrümüzün 25 yılını geçirdiğimiz bu binayı bırakıp gittik Bağcılar’a.
Bağcılar şehir merkezinden uzak bir yerdi. Ama oradaki binanın mimarı, yapı hem fonksiyonel olsun, hem zevkli olsun istemişti ve binayı öyle yapmıştı. İşte orada 19 yıl kaldık.
Şimdi ise Milliyet yeni binasında, Çağlayan binasında.
Yani benim yıllarım Milliyet’in bu binalarında geçti. Bir ömür eder.
* * *
Biz 10-12 kişi her cumartesi toplanır, bir yerde yemek yeriz, içeriz, günün olaylarını konuşuruz, tartışırız, dedikodu yaparız...
Masada genellikle 4 profesör, 5 gazeteci, 3 de işadamı arkadaşımız bulunur.
Geçen gün, “Nuruosmaniye’deki eski Milliyet’in üst katı lokanta yapılmış, oraya gidelim” denildi.
Ve gittik. 12 kişiydik.
Bu binada hayatının büyük kısmı geçenler ben ve Hasan Pulur’du.
Bina güzel bir turistik mekan haline getirilmişti.
Pırıl pırıldı. Zaten Kapalıçarşı’ya giden bizim cadde turistik olmuştu.
Lokantaya, en üst kata çıktığımızda, yıllarca yemek yediğimiz köşeyi hatırladık, ziyaret ettik...
Günler ne çabuk geçiyor değil mi? Bu köşedeki masada pek çok misafir de ağırlamış ve kimlerle yemek yememiştik ki.
O zaman yazı işleri ikinci kattaydı ve bir kaval satıcısı hep turistlere kaval çalardı, biz ona “Hasan Pulur’un kavalcısı” derdik.
Sonra bu Milliyet binasının siyasi mafya tarafından basıldığını da hatırladım.
Benim için unutulmaz bir anı da İlhan Banguoğlu’nun 10 yıllık oluşunun kutlandığı gündü.
İçimden, “ah ben de Milliyet’te 10 yıllık olduğumu bir görebilsem” diyordum. Dedim ya günler çabuk geçiyor ve 2012’ye geliverdik, gece gündüz demedik Milliyet’in yaşamıyla neredeyse birleştik, bütünleştik.
Milliyet bir aile idi. Laf olsun diye söylemiyorum öyle idi.
Yazı işleri masası hep belirttiğim gibi, hem bir tiyatro, hem bir üniversite idi.
Dışarıdan, içerden birçok kişi yazı işleri masasına uğrardı. Konuşulur ve fikir alışverişi yapılırdı.
Bir gün yine yazı işleri masasının etrafı kalabalıktı ve Bedri Koraman bir dolmakalemle geldi. Mürekkebi gelenlere silkeliyor. Elbise, gömlek leke oluyor, ah vah, ne yapıyorsun, gülüşmeler filan derken leke uçup gidiyordu. Zaten kalemin marifeti de buydu.
Uzatmayalım. Bir arkadaşımız “o kalemi bu akşam bana verir misin” dedi. Bedri de “niye olmasın” cevabını verdi.
Arkadaş gitti. Bedri kalemin o uçucu mürekkebini boşalttı ve kaleme çini mürekkebi doldurdu.
O arkadaş geldi, kalemi aldı ve akşam nişanlısının babasının davetine gitti.
Arkadaşımızın mürekkepli espriyi nişanlısının misafir salonundaki eşyalar üzerinde tekrarladığını sonra öğrendik...
Ve o arkadaşın başkasıyla evlendiğini de biliyoruz!..
* * *
Milliyet’in 1 milyon tirajı aştığını da sevinçle karşıladık.
25 yıl kaldığımız Nuruosmaniye’deki binada 12 Eylül öncesi Abdi Bey’in öldürüldüğünü de gördük. Çeşitli rejimleri tanıdık, 12 Eylül’ün uzantısında Milliyet’in kapatıldığını da, hapis cezasına çarptırıldığımı da unutamam.
Neler neler geçirdik...
Ciddi, şaka çok anımız var, çok, çok, çok...
Ve bunlar devam ediyor...
Binalar anılarla hayat bulur, bizimkiler de öyle...

Haberin Devamı

YANLIŞ POLİTİKA
Benzine zam, zam, zam.
Komşumuz İran’la aramızı bozduğumuz için. Onun yerine Libya varmış. Petrolü ondan alacakmışız. Güldürmeyin Allah aşkına. Libya, sınır komşumuz İran’ın yerini tutar mı?
Doğalgaza da zam geldi. Hem de yüzde 18.72 gibi büyük oranda. Bu demektir ki artık halk doğalgaz kullanamayacak.
Ve doğalgazlı katta soba yakan 5 kişilik aile öldü. Elektriğin de fiyatı 9.26 arttırıldı. Bu da büyük bir zam sayılır. Enerji Bakanı Taner Yıldız istediği kadar “masal” anlatsın, karşısındakiler çocuk mu? Bütün bu olumsuzlukların sebebi Davutoğlu’dur. O ne kadar dolaşsa da konuşsa da boştur. Takip ettiği ve hükümete de benimsettiği dış politika yanlıştır. Türkiye’yi yalnızlığa itmektedir.

Haberin Devamı

ERDOĞAN
Çok güçlü ama...

Tayyip Erdoğan, Türkiye’de gelmiş geçmiş parti başkanlarının en bileği bükülmezi.
Son 10 yılda her istediğini yaptı.
Üstelik yaptıkları “devrim” niteliğinde. Küçük şeyler de değil.
Ve o hiç alttan almıyor, tevazu göstermiyor, yavaşlamıyor, güler yüzlü olmuyor, uzlaşmaya yeşil ışık yakmıyor.
Tek başına, kafasının doğrultusunda gidiyor.
Askerler hapiste, üniversiteler suspus, yargı Allah’a emanet, savcıların ifade için çağırdığı adamların ifade vermemesi için bir günde kanun bile çıkarıldı.
Düşünce özgürlüğü var(!) ama düşünceyi yayma, ifade özgürlüğü kilit altında.
Dar gelirli, zamlarla kucak kucağa. Dış politika arapsaçı, yani anlayan beri gelsin.
İmam Hatiplerin orta kısmı da kabul edildi.
Ama buna, bunlara rağmen Erdoğan hala esip gürlüyor.
Yüzde 50 bu gidişten belki memnun ama öbür yüzde 50 ne olacak?
Bu böyle gider mi?
Göreceğiz.

Haberin Devamı

EĞİTİM
Kalite de neymiş?

Türkiye günlerce allak bullak oldu. 4 + 4 + 4 için.
Komisyonda ve Genel Kurul’da kavgalar çıktı. Sonunda üç şey kanunlaşmış oldu.
1- İmam Hatiplerin orta kısmı gerçekleşti.
2- Çocuklar içni Kuran seçmeli ders oldu.
3- Peygamber’in hayatı da seçmeli ders yapıldı.
Çocuklarımız için Kuran seçmeli ders olabilirdi ve onun içinde tabii ki peygamberin hayatı da yer alabilirdi. Yani seçmeli ders bir tane olmalıydı.
İmam Hatiplerin orta kısmına gelince. Buna hiç lüzum yoktu. Normal okullarda Kuran dersi verildikten sonra İmam Hatiplerin orta kısmına ne lüzum var.
Yani günlerce söylenenler, AKP tarafından savunulanlar “laf”mış. Amaç İmam Hatiplerin orta kısmını canlandırmakmış.
Oysa Türkiye’nin geleceği için eğitimin kalitesinin yükseltilmesi onun için de öğretmenlerin ele alınması gerekirdi.
O ise “başka bahara” kaldı.
Benim kızımın, çok saydığım ve çok sevdiğim öğretmeni gündüz okulda ders verir, gece Boğaz’da tanınmış bir içkili lokantanın muhasebesinde çalışırdı.
Bu parayla, bu maaşla öğretmenin kalitesi dolayısı ile eğitimin kalitesi yükseltilmez.
Hükümet önce bunu, yani eğitimin kalitesini ele almalıydı.

SORU BU
Vicdan ve çıkar

“Ulusal çıkarlar” önemlidir.
Dış politika yalnız “vicdan” üzerinde yürümez, “çıkar” üstünde yürür. Onun için eskiden dış politikaya “milli politika” denirdi.
Bunun için de, yani milli bir politika yürütmeniz için kapasiteniz olmalı.
İşte Davutoğlu’nda bu kapasite var mı? Yoksa, Türkiye hayal kırıklığına uğrayabilir.
“Vicdan”, “çıkar”dan önemliyse, yani vicdan çıkardan üstün sayılırsa diğer Arap ülkelerindeki hak ihlallerini niye hiç görmüyoruz da yalnız Suriye’yi görüyoruz.
Annan planı bile, yani BM bile Suriye’de Esad’ı destekliyor sayılabilir. Bu böyleyse Türkiye açığa düşmüyor mu?