Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yeni bir kriz dalgası batıyı sardı. Ekonomik kriz.
Avrupa alarmda, Amerika da.
Tabii, “Türkiye’yi de etkilerse” endişesi var.
Öyle ya, cari açık çok yüksek, ihracatımızın çoğu Avrupa’ya. Halk harcamaya, alışverişe, borç altına girmeye alışmış. Bunlar krizden Türkiye’nin de korkmasına sebep oluyor.
* * *
Bizde akıl veren çok ama çelişkili.
Hükümet AKP’de, ama bu en can alıcı konuda bile Kılıçdaroğlu’nu geride bıraktılar. Bir öyle diyorlar, bir böyle. Biri şöyle diyor, öteki tam tersini.
AKP’li Başkanvekili Bülent Gedikli: “Elinizdekini tutun. Dünyayı kara bulutlar sardı. Bu bizim için de kara haberdir” diye konuşuyor.
Ali Babacan da aynı görüşte, Merkez Bankası Başkanı da.
Ama Başbakan kriz yine bize uğramaz havasında.
Hele Ekonomi Bakanı Çağlayan, “Kriz geliyor” diyenlere, “Yok böyle şey” diyerek âdeta meydan okudu.
Muhalefetten Faik Öztrak, “Seçimden önce vatandaşı borca batırdılar, şimdi frene bastık mı bu araba takla atar” dedi.
CHP’li Akif Hamza Çelebi ise, “Vatandaşa az harcayın diyerek cari açık önlenemez. Daha önce aman harcayın ekonomi canlansın diyen hükümet, bugün 180 derece tersi bir noktaya geldi. Hükümet yeni vergiler getirecek” diyor.
Biz bir de iktisat dünyasında yaşayanlara bakalım.
Perakendeciler Derneği Başkanı Mehmet Nane, ne diyor:
“Krizin Türkiye’ye yansıması üzerine yapılan açıklamalar ciddiye alınmalıdır. Bu dönemlerde tüketiciler açısından aşırıdan kaçınmak, alışverişi ihtiyaç ölçüsünde yapmak en akıllı yöntemdir. Ekonomi çarkının dönmesi için gerekli ihtiyaçlar ertelenmemelidir. Satışlar yüzde 20 düşerse, bu devletin 7 milyar dolar kaybı demektir.
Konut Yatırımcılar Derneği Başkanı Ömer Faruk Çelik de şöyle konuşuyor:
“Türkiye dışarıdaki krizden pek fazla etkilenmez. Biz krizlere alışığız. Ve şu an güçlü bir ülkeyiz.”
* * *
Yani ekonomik krizin Türkiye’ye etkileri konusunda ortak bir görüş yok. Ama ben bir sözü hatırlıyorum: “Tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur.”
Şimdi de bizimkilerin hepsi, bilim adamları, siyasiler ve ekonominin içindekiler ayrı telden çalıyor. Dünyadaki krizden önce tehlike bizim için var mı, yok mu sezemiyor, açık seçik konuşmak için, herhalde krizin bize de gelmesini bekliyorlar.
Kriz kapımızı çalarsa geç kaldıkları için yol göstermeleri de işe yaramayacak.

Haberin Devamı

ASKER Mİ, POLİS Mİ?
Asker mi, polis mi?
Terörle mücadelede bu sorunun cevabı aranıyor. 1990’da işin içinde polis de vardı, ama bugünlere gelindi. Ben halkım. Ve PKK terörünü kim bitirir bunu tartışmıyorum. Asker mi, polis mi bu beni bir bakıma ilgilendirmiyor. Beni sonuç ilgilendiriyor.
İktidarda 9 yıldır AKP var. Ve AKP Hükümeti 9 yıldır bu terörü bitiremedi. Hükümet bu terörü bitirsin de nasıl bitirirse bitirsin. Bu asker de, bu polis de benim değil mi?
Leyleğin ömrü “lâk lâk”la geçermiş. Onun gibi yapıp da artık boş konuşmayla vakit geçirmeyelim.
Siyasi tedbirleri asayiş önlemleri ile desteklemeyi AKP başarsın ve bu işe bir an önce son versin. Boşuna hükümet olunmaz.

Haberin Devamı

CADDELERDE KAFELER
Hep okudunuz. Taksim Şişli arası Paris’in Şanzelize’si gibi olabilir, dedik. Bu yeni düzen İstanbul’un başka caddelerine de yayıldı. Mesela Beşiktaş Levent arasına Barbaros Bulvarı’na.
Ama gelin görüntüye bakın, bu kafelerin çoğu çok iğrenç bir manzara teşkil ediyor. Ve belediyeler, bu çirkinliği görmüyor veya görmek istemiyor.
“Önceki gün Beyoğlu’nda da bazı cadde ve sokaklarda operasyon vardı, kaldırımları ve sokakları işgal eden, yaya ve araç trafiğini aksatan işletmeler hedefteydi.
Bu arada ‘Kontrollü kaldırım işgalleri’ konusunda belediyenin desteğinin devam ettiği de” açıklandı.
Evet, kontrollü işgale “işgal” denilemez. Bu şehri güzelleştirir, ama işgaller kontrolden çıkarsa, hem çirkinlik hem de haksızlık yaratır.
Her belediye buna göre hareket etmeli. Hem de acele...

Haberin Devamı

ÖZERKLİK
Barış ilanı mı?

“Bölünmeyi bitirdik.” Bunu Selahattin Demirtaş, Mehveş Evin’e söylüyor. Çok sevindim. 74 milyonun birlik, beraberlik ve barış içinde olması benim gibileri çok sevindirir.
Ama yazıyı okuyunca yine kafam karıştı.
Bakın, BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş neler söylüyor.
“Hükümetin inandığı bir proje yok ki...
Biz çok net olarak söylüyoruz. Siyasi bir statü olmazsa çözüm olamayacak. Kürtleri tatmin etmeyecek... Hak ve yetki dağılımını nasıl yapalım ki bir arada yaşamanın koşulları oluşsun.. Tek dil, tek ırk, tek millet dayatmadır...”
Dikkatinizi çekerim. Demirtaş, “Çok net söylüyorum, siyasi bir statü olmazsa çözüm olmayacak” diyor ve Demirtaş devam ediyor “Hak ve yetki dağılımını nasıl yapalım ki bir arada yaşamanın koşulları oluşsun”
Bu cümlelerin ne anlama geldiğini Demirtaş anlatmalı. Demirtaş kapalı değil açık konuşmalı. “Haksızlığın” karşılığı bağımsızlık mı?
Bunları hem söyle, hem de “bölünmeden yana değiliz” de...
Sen vatandaşı aptal mı zannediyorsun?
Sonra siz bütün Kürt kökenli kardeşlerimizi kendinizden mi zannediyorsunuz ki “Kürtler” diyorsunuz.
Kürtlerin çoğunun AKP’ye oy verdiğini nasıl unutursunuz. Ama bu çoğunluk maalesef örgütlü değil. Onun için sesleri duyulmuyor. Hükümet görevini yapabilse, yani onları koruyabilse örgütte kurarlar, sesleri de çıkar.
Sonra Neşe Düzel’in Bengi Yıldız’la yaptığı konuşmayı okudum. Türkiye için nasıl bölme planları yapıldığını gördüm.
İşte Bengi Yıldız’ın önerileri:
- Kürtler kendi polisini kurmalı.
- Vergileri Kürt yönetim toplamalı.
- Ankara’ya Kürtler bölgesi vergi vermemeli, ama Ankara bölgeye para yollamalı.
- Kürtler askerlik yapmamalı
Bunlar mı “Birlik” “Beraberlik” taraftarı! Hadi canım sen de!..
* * *
Kitabın adı “Bildiğin gibi değil”. İçeriğinin özetini Hasan Cemal’den okudum. Bu yapılanları hiçbir hareket mazur gösteremez. Önce bunu söyleyelim. Ve bu kitaptaki olayları nefretle kınayalım.
Ama bunları şimdi ortaya dökmek nedendir. Neye hizmettir, bunu da sorgulayalım.
Bilelim ki bunları tekrar hatırlamakla, bu ülkede birlik, bütünlük ve kardeşlik sağlanamaz. Yoksa bu mu isteniyor?
Bölgemizdeki devletlerde halk birbirine düşmüşken Türkiye de onlara mı benzesin bekleniyor.