Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sözün ve çizginin bilgesi: Sait Maden
Feridun ANDAÇ
1954’te Erzurum’da doğdu. Yükseköğrenimini MÜ Eğitim Fakültesi’nde tamamladı. İÜ Edebiyat Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. Edebiyat ve karşılaştırmalı edebiyat dersleri verdi. İnceleme, araştırma ve deneme çalışmalarının yanı sıra yazdığı öyküleri ve gezi yazıları çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. Bu alanlarda yayımlanan birçok kitabı olan Andaç, üniversitelerde görev yaptı, özel kurumlarda alanı ile ilgili yöneticilik görevlerinde bulundu. 2002 yılından itibaren Dünya Kitapları’nın yayın yönetmenliğini üstlendi; edebiyat/kültür/sanat/tarih alanında 200’ün üzerinde özgün kitabın yayımını yaptı. Çeşitli ulusal gazetelerde sürekli yazılar yazan Andaç, Marmara Üniversitesi İletişim ve Güzel Sanatlar fakültelerinde dersler vermektedir.

Haberin Devamı

Şiirinin kurucu yurdunda, Hitit coğrafyasında kavminin izlerini bulmak mümkün.
1940’ların alacakaranlığında, söze ve çizgiye düşkün bir çocuk düşünün... Çorum’un akyaban yazında, açmış önüne bir defter, bozkırda Baudelaire’in Les Fleurs du mal adlı başyapıtını Kötülük Çiçekleri adını vererek Türkçeye çevirmektedir. Hayatın keşfi gibi bir dilden bir başka dilin keşfi yolculuğuna çıkmıştır.
Anlatmıştı bir gün; “Anam terziydi, ellerinin hüneri beni büyülemişti. Okuma yazma bilmezdi ama kâğıda sayısı anlatılmazdı. Yazının düştüğü her bir beyaz yaprak onun gözünde kutsaldı, yerde bulsa öpüp, düzeltip, yüksek bir yere koyardı. O kâğıtlara bakarak yazıp çizdim, o ellerin hünerli işleyişiyle resme ve yazıya döndüm yüzümü...”
Üç defter açmıştır önüne. Baudelaire ile çeviri yolculuğunu burada yürütür. Birinde anlam, diğerinde ses, ötekinde biçimi kıvamına getirir. Yetinmez, seslice okur. Yüzü Hitit coğrafyasına, Yazılı Kaya’nın, Hattuşşa’nın yaban düzlüklerine dönüktür...

EL YAZISIYLA BASILDI
Şiirlerini yazıp ilettiği dergiden, Nihat Sami Banarlı’dan yanıt gelir: “Elyazınız ve şiirleriniz öylesine güzel ki, klişesini çıkarıp dergiye öyle basacağız...”
Ardından Varlık dergisinin çeviri ödülünü getirir Baudelaire uğraşı ona. Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi Eyuboğlu Atölyesi’nde öğrencidir artık. Sanat ortamıyla buluştuğunda şiirde yol almış olması, hat ve grafik sanatındaki çabasını taşıdığı basın yayın dünyası Sait Maden adını edebiyat dünyasında Federico Garcia Lorca ve Pablo Neruda çevirmeni olarak da öne çıkaracaktır.
Binlerce kitabın, derginin kapağına düşürdüğü renk, çizgi, tasarım düşüncesi bir zaman sonra onun bu alanda bir ekol olarak öne çıkmasını sağlayacaktır.
“Şiirinin dipsularında” gezinen bir söz bilgesi olarak şiirinin kozasını ördüğü gibi, dünya dillerindeki söz birikimini dilimize taşımayı sürdürür. “İnsanoğlunun beş bin yıllık şiir serüveni”ni Yüryüzü Şiiri, Yeryüzü Destanları, Gılgamış Ölümsüz Yaşamın İzinde başlıklarında okura sunar.
Şiirin lirik sesi Lorca onun vazgeçilmezidir tıpkı Baudelaire gibi. Bir söz sitemi olarak başlar Lorca’ya. Yetinmez Fransızcasıyla, onun sesini/sözünü kavrayabilmek için İspanyolcaya döner yüzünü. Dili öğrenmekle yetinmez, o dilin yurduna gider; Lorca’nın Endülüs’ünü, Granada’sını, Kurtuba’sını adımlar; Çingene türkülerini dinler, Flamenko ezgilerine kulak verir.

KAPSAMLI ÇALIŞMALAR
Neruda’yla yolculuğu da sürmektedir; Yirmi Aşk Şiiri ve Umuzsuz Bir Şarkı’yı Kara Ada Şiirleri izlemektedir. Ötede ise Paul Eluard, Louis Aragon, Saint-John Perse, Blaise Cendrars, Mayakovski, Edgar Allen Poe, Octavio Paz onun dille yolculuğunun bin çiçekli bahçesini renklendirir. Yetinmez, “Divan şiirinin Mozart’ı” dediği FuzzlÓ’ye döner yüzünü, “bugünün diliyle seçmeler”ini hazırlar. Kristof Kolomb’un serüvenine merak salar... Matbuat tarihimiz, grafik sanatımızın dünü bugününü kayda geçen yazılar yazar, kapsamlı çalışmalara yönelir...
Onu şiire kanatlandıran Baudelaire’in zamanı gelmiştir; Kötülük Çiçekleri’ni Fransızca-Türkçe karşılıklarıyla yayımlama cesaretini gösterir. Adanmış elli yılın duyumu/sezgisi/bilinci/dil kavrayışı vardır orada.
Bu söz bilgesi kendi şiirinin zamanından hiç kopmamıştır aslında. Sözünün debisinde akıp duranları zaman zaman okur dergilerde okumaktadır.
Ardı ardına yayımladığı dört kitapta onun kendi zamanının şiirinin, çağdaş şiirimizin neredeyse bütün akımlarını/dönemlerini içeren bir dil/imge/söyleyiş zenginliğiyle bizleri karşıladığını gözleriz. Maden, kuşaklar/dönemler dışı bir ozan kimliğiyle var eder kendi şiirinin debisini.
Açıl, Ey Gizem, bireyin kendini bulma/var etme serüveninin bilincine varmasını anlatır.
Yol Yazıları, kişinin içinde yaşadığı doğanın bilincine varması ve bununla bütünleşme öyküsünü dile getirir.
Hiçlenmeler, bireyin içinde yaşadığı toplumla hesaplaşması ve toplumun bilincine varıp onu değerlendirmesi serüvenine bakışın şiirlerini içerir.
Şiirin Dip Sularında ise, bir şairin kullandığı dilin bilincine vararak onu değerlendirmesine dönük şiirlerini taşır bize.
Bunları izleyecek beşinci kitapta aşka/sevgiye dair şiirlerini, altıncısında da ölümle hesaplaşmayı içeren şiirlerini bir araya getireceğini dillendirmişti bir konuşmamızda. Şimdi, o bir yürek vurgunuyla sayrılar evinde nicedir. Neşter, o söz bilgesinin can kafesinde koruduğu nefesin her bir fısıltısına tanık oldu. Şairin bize taşıdığı binlerce sözün can bulduğu, bilince dönüşüp kâğıtlara taşıdığı sözlerin yurduna baktı oradan...

SÖZLERİN YURDU
Aramıza dönüp, bilinç yitmelerinde sızısını dinlediği ânların imgelerini bize taşıyacaktır elbette...
Hatırlarım, onun şiire başladığı çağlarda Lorca’dan çevirdiği Çingene Türküleri-Ignacio Sanchez Mejias’a Ağıt adlı yeşil kaplı kitap geçmişti elime, bir de 20 Aşk Şiiri ve Bir Umutsuz Şarkı... Her iki kitabı da akkor gibi tutup ellerimle göğsüme bastırmıştım! Günlerce gecelerce o sözler sözüm yurdum olmuştu bana.
Ve çok kısa bir zaman sonra Erzurum’dan İstanbul’a uzanmış, on dokuz yaşında bir gencin heyecanıyla gidip Ankara Caddesi Ankara Han’daki 404 numaralı çalışma ofisinde bulmuştum onu. Bir Rönesans insanı duruyordu karşımda. Urartu coğrafyasından çıkıp gelmiş, Anadolu’nun son Hititlisi ile buluşmuştum.
Sait Maden, o gün bugün yaşama/dil/söz ustam olmuştur. Onun kültür dünyamıza taşıdığı birikim, orada açtığı yol, yansıttığı duyarlılık bilinci her dem bizi ışıtacaktır.
Biliyorum ki o, Hitit iksirini efsunlayıp sözün gücüyle aramıza dönecek, şiirine ve çizgisine kaldığı yerden devam edecektir.