Alex ve Stoch

4 Mart 2012

Deplasmanların puan hovardası Fenerbahçe dünkü oyunda nasıl da esip gürlemekteydi Gençlerbirliği’ne karşı...
Çünkü Gençlerbirliği önünde sergilediği hırs ve maçı sahiplenme arzuları deplasmanlarda hiç de gözlere batıcı olamıyordu Fenerbahçe’nin... Gençler’in erken yediği gol bir şok gibi geldi Ankara takımına... Fenerbahçe’nin kazanma bütünlüğü içinde Stoch’un müthiş temposu ve sol kanattaki hareketleri tersine geliyordu nedense Gençlerbirliği oyuncularının... Sarı-lacivertli takımın gol alanlarındaki iş bitirici hareketleri ve Alex’in gerçekten “futbolun mimari” tariflerine girecek top kullanma zekaları dün Ankara takımı adına işlerin kötü gideceğinin net işaretleriydi sanki... Ayrıca Stoch’un ilk golden sonraki kısa mesafeli alanlarda baş döndürücü çabukluğu ve ters oyunu da misafir takımı şaşkına çevirmekteydi adeta... İlk 45’in 3-0 bitmesinin anlatımı da sonucun farka gideceğinin belirtileri de Alex kaptanın ve Stoch’un ateşleyici çıkışlarından dikkatle izlenmekteydi.
Son zamanların soluk isimlerinden Mehmet Topuz bile dünkü tempo ve pas zenginliğinin patron isimlerindendi. Onun bu canlılığı, çabukluğu ve top kullanma titizliği sağ kanada hayat getiriyor, hem Gökhan

Yazının Devamı

Lotaryacı anlayış

26 Şubat 2012

Deplasman özürlüsü Fenerbahçe dün de Eskişehir önünde darmadağım bir futbol çaresizliği içinde kıvranıp kalmaktaydı.
Orta alanda tamamen rakibine teslim olmuş bir Fenerbahçe hangi hücum planlarını kurgulayıp bu maçtan canını kurtarabilirdi ki, dostlar?
Cristian başta olmak üzere, Emre, Mehmet Topuz ne savunma anlayışının ne de gole çıkış niyetlerinin heyecanı içeresinde yaşamaktaydılar müsabakada... Yani, mucizeler adamı Alex yine sihirbaz gibi pozisyonlar yaratacak ve Fenerbahçe de bu sayede kazanacak. Böyle bir “lotaryacı” anlayışın adına nasıl “futbol oyunu” diyebiliriz ki?
Eskişehir, orta sahadaki futbol yaratıcılığı konusunda tüm haşmetiyle olgular sergileyecek Kamara-Hürriyet-Serdar-Veysel ve Bülent gibi isimler sarı-lacivertli defansın altını-üstüne getirip hem gol bulacaklar hem de inanılmaz pozisyonları heba edecekler, ama anlı-şanlı Fenerbahçe kılını dahi kıpırdatamadan rakibini adeta seyredecek... Böyle bir “başıbozuk” dağınıklığa nasıl bir uygun isim koyabilirsiniz ki? Eskişehir sanki futbola susamış bir iştah isterisiyle güç gösterileri yaparken fiziksel yetmezliği tüm takımda açık-seçik sırıtan bir Fenerbahçe tükenmişliğine ne yorum yapabilirsiniz ki?

Yazının Devamı

Alex fırtınası

19 Şubat 2012

Maçın ilk yarısında Sivasspor, bilimsel futbol gösterileriyle oyunu renklendirip Fenerbahçe’yi kendi evinde ezerken sarı-lacivertli ayaklar ve beyinler bu çok önemli puan kavgasının “fiziksel ve mental olarak” ne kadar da gerilerinde kalmaktaydı.
Sanki Sivasspor ev sahibi gibi oynamaktaydı da Fenerbahçe misafir! Savruk bir defansif diziliş, orta alanda Mehmet Topuz’un maç boyu devam eden duyarsızlığı, Cristian’ın tek düzeliği, Emre Belözoğlu’nun ise etkisiz ve sinir küpü halindeki tavrı... Ehh böyle bir orta alan çöküşü haftalardır aynı “kırmızı alarm” ses ve nefesleriyle soluksuz ise eğer, sarı-lacivertli ekipte o zaman bu takımdaki “akort bozukluğu” hat safhada demektir.
Kimse yüksek sesle konuşmuyor ama adeta her Fenerbahçeli’nin umudu Alex’e bağlanmış sanki... Teknik kulübede Aykut Kocaman’ın şuuraltı da böyle düşünüyor. Ama rakipler nerede ve kim olursa olsun onlar da futbol insanı değil mi? Fenerbahçe nerede oynasa her takımın savunması Alex’i kilitlemek ve bağlamak taktiği üstüne kurgulu...
Ayrıca yukardaki yorumun belgeseli gibi bir hakikat değil miydi Sivas’ın kaçırdığı üçüncü gol sayısının ardından kopup gelen “ALEX FIRTINASI” ile birlikte olup bitenler... Yüce

Yazının Devamı

10 numara

13 Şubat 2012

Fenerbahçe, Karabük’ten sıfır puanla çıkarken, her manada futbolsuz kalmanın acıları içinde kıvranmaktaydı.
Gökhan ve Emre’nin yokluklarını eldeki vasat genç isimlerle kapatmaya çalışmaktan başkaca ne şansı vardı ki, Aykut Kocaman’ın... Orta sahanın önemini tüm futbol dünyası çok iyi bilir. Ancak dün sarı-lacivertli ekipte orta alan vardı diyebilir miyiz?
Karabük’ün hem Fenerbahçe’yi oynatmamak, hem de gerekli golleri yakalayarak dev rakibini yenme hırsları tam anlamda 10 numaraydı doğrusu. Maç boyunca Alex ve Sow’un enselerinde soluyan Karabüklü nefesler ‘yakın markaj nasıl yapılır’ konusunda ders veriyorlardı sanki futbol oyununu iyi bilen seyircilerine...
Hele Topuz-Cristian ve sağ kanadı yadırgadığını topla olduğu her an hissettiren Caner’den kanatlara veya Karabük defansının göbek bölgelerine işe yarar tek doğru pas dahi gözlerimize takılmadığına göre Fenerbahçe’nin ilk yarıyı neden şok bir sonuçla kapattığı sorusunun cevabı çıkmaz mı ortaya.
Stoch’un şaşkınlıkla Cernat’a çıkardığı gol pasına hala inanamıyorsanız eğer, sanırız son haftaların en çalışkan ve golcü oyuncusunun bu kabahatinin cevabı, yukarıdaki anlatım satırlarının içinde kolayca bulur ve olaya bir iş

Yazının Devamı

Kazanma stratejisi

6 Şubat 2012

Haftalardır merakla beklenen derbi, kıyasıya bir hırs ve heyecan kasırgası halinde oynanmaktaydı Saracoğlu’nda.
5-6 üst düzey oyuncusundan yoksun olan Beşiktaş’ın sahaya sürdüğü kontratak çıkışları, oyuna hakim gibi görünen Fenerbahçe ve defans blokunu hayli de zorlamaktaydı. Özellikle Holosko’nun çabukluğu ve savunmaya ters gelen top sürme ve kullanma stili, yarışma boyunca siyah-beyazlı taraftarlara gol umutları dağıtmaktaydı.
Fenerbahçe ise sakatlıklarına rağmen oyuna sürdüğü Gökhan Gönül ve Emre Belözoğlu’nun varlıklarına güvenerek kullanmak istiyordu maçı kazanmayı. Gökhan’ın asistliğinden gelen Yobo’nun attığı sayıya bakarsak Aykut Kocaman’a hak vermek gerekir, star isimleriyle sahaya çıkması bile başka türlü bir güvence oluyor, böyle anı şanı görkemli takımlar için... Öyle ya, Gökhan ilk yarı sonlarında sahayı terk etmek zorunda kalsa da 3 puanı getiren anahtar goldeki hissesi unutulabilir mi? Maçın ilk perdesi kapanırken, işte yukarıdaki düşünsel tespitler sarıp sarmalamaktaydı kafamızı.
İkinci 45’te Beşiktaş’ın gençler ağırlıklı kadrosunun, korkunun ecele faydası yok parolasıyla yarışmaya sarıldığı görülmekteydi. Fenerbahçe’nin biraz da içe kapanık oynayıp tek

Yazının Devamı

Sınıfsız isimler

3 Şubat 2012

Aykut Kocaman, Samsunspor önüne anlaşılan hafta sonundaki Beşiktaş derbisinin endişeleri, hatta korkuları içerisinde bir 11 tertiplemişti deplasmanda...
Hocaya yüklenmemizin de pek doğru olmayacağına inananlardanız. Ancak Özer, Mehmet Topuz, hele de arkalarına Orhan Şam’ı koyduğunuz zaman sağ kanadın işe yaramaz bir hale geleceğini nasıl hesaplayamaz Aykut hoca anlayamıyorum?
Evet, yedek kulübesi zayıf, Alex’in riske edilmemesi oldukça mantıklı. Ancak bir futbol takımının bütününün yarısı olan sağ kanadı böylesine zayıf isimlere teslim etmek Fenerbahçe’nin deplasmanda intihar etmesinin başka bir anlatımı olsa gerek...
Buna karşın, sol kulvarda Stoch ve Caner’in takımın lokomotiflik görevini resimleyen dirilikleri de olmasa Fenerbahçe’de takım ruhunun varlığını kimler, kimlere anlatacaktı ki bu zehir zemberek deplasman yarışmasını seyredenlere? Ayrıca bu iki adamın orta alandaki hazırlık paslarında göze batan özel gayretleri ve defans bloğunun içinden çıkardıkları sayısız toplar da olmasa Yunanlı usta oyuncu Gekas’ın attığı gol sayıları kaça çıkardı merak edilir...
* * *
İlk yarıdaki Fenerbahçe’nin sahadaki eksiklerini çokta ustaca ölçüp biçen Mesut Bakkal’ı ve

Yazının Devamı

Zor da olsa 3 puan

30 Ocak 2012

Zorlu yarışmayı puanlarla kapatmayı planlayan Fenerbahçe, Mersin İdmanyurdu önünde oldukça da zorlanarak ulaşıyordu istediği sonuca.
Fenerbahçe, olumsuz hava şartlarına rağmen ilk yarıda canlı, hayat dolu bir lig haftasını yaşamaktaydı Saracoğlu’nda. Sow’un gelişi Bienvenu’ya ihtar gibi gelmişti anlaşılan. Gerçi son hareketlerde yine rötarlı ve fiziksel yetersizlikler içindeydi sarı-lacivertli oyuncu. Ancak kanatlara çıkışları ve hareketli mücadele gayretleri hem Mersin defansının dengesini bozuyor hem de Alex ve Stoch gibi marka isimlere oyun alanları açıyordu. Ayrıca attığı ilk gol sayısı takımı rahatlatıyor ve Fenerbahçe için üç puan kapıları erkenden açılıyordu yarışmada.
Stoch’un bu sezon çabuk düşünüp, çabuk oynama maharetleri sarı-lacivertli formaya ilaç gibi geliyor sanki. Dün de sayısız dalışlarla Mersin defansını yıpratan Stoch’un devre sonlarına doğru yaptığı enfes vuruşla yarattığı müthiş gol, uzun zamanlar konuşulacak cinsten bir sayıydı doğrusu.
* * *
İkinci 45’te daha da açılıp rahatça yeni sayılar araması gereken Fenerbahçe, hayalleri kurulurken, tersine korkunun ecele faydası yok parolası ile oyuna asılan sarı-lacivertli defansa sürekli saldıran bir

Yazının Devamı

Hüzünlü gece

26 Ocak 2012

Olimpiyat Stadı’ndaki deplasmanda üç puan arayışına çıkan Fenerbahçe, oldukça çetin bir ceviz haline gelmiş Belediyespor’la umutsuzca boğuşmaktaydı.
Abdullah Avcı’nın gidişinden sonra dağınık haftalar yaşayıp ligde devamlı kan kaybeden Belediye ancak geçen haftaki Manisa galibiyeti ile kendine geldiğini ilan ediyordu sanki sevenlerine... Maçın hemen başında gelen Holmen’in gol sayısı ev sahibine adeta “gökten düşen nimet” gibi geliyor, o moralle de oyuna sarılan Belediye, Fenerbahçe’yi futbolun her manasına geçerli olarak mat etmeyi beceriyordu yarışmada...
Futbolda uğura filan pek inanılmaz ama Olimpiyat Stadı dendiği zaman Fenerbahçeli futbolcunun da, tribün ve ekran başındaki taraftarının da midesi şöyle bir bulanır hafiften... Dün de öyleydi işte... Gelen şok golden sonra sarı-lacivertli takımın rakibinin yakın markaj titizliğine kolayca teslim olması maçın sonuç kaderi için karamsarlığa kilitliyordu sanki Fenerbahçe’yi... Özellikle de çabuk adamlar Caner-Stoch’un koşu yollarını çok ve yakın markajcı kalabalıkla kapatan Arif hocanın özel taktiği Fenerbahçe’yi “oynayamaz” hale getiriyordu bu zorlu geçmekte olan yarışmada... Aynı şekilde Alex’i de “ense ense”ye takip eden

Yazının Devamı