Fedai Ünal

Fedai Ünal

fedonunal@gmail.com

Tüm Yazıları

Yol insanı acıktırır. Yani en azından beni acıktırıyor. Ya da şöyle diyelim, ben acıkacak bir bahane mutlaka buluyorum.

Çine’de böreğin tadını aklımıza yazdık…

Fakat bu defa öyle olmadı. Datça Badem Çiçeği Festivali’ne giderken, yolda “Ben sabah kahvaltısı bile etmedim” diye diye önce başımızın etini yiyen Seçkin Abi acıktı.

Ha şimdi ha sonra, duruyorum, durdum derken taa Çine’ye vardık. Daha önce de tam burada ben acıkmıştım da, sora sora bir kızarmış tavuk bulup, biraz ilerideki Çine Barajı’nı yukarıdan gören bi yerde yemiştik. Bunu bilen Seçkin abi “Ya bi kızarmış tavuk alalım bari” diye mızıldanınca. Dayanamayıp ilk gözüme çarpan yeme içme mekanı önünde durdum. İçimden yüzüne karşı dedim ki; vay arkadaş ne ağladın be! Al sana kahvaltı…

Haberin Devamı

Tadına bakmak farz oldu

Anlayacağınız öyle bilinçili durmadım, bi börekçi çarptı gözüme ve öylesine durdum. Ammaaa iyi ki de durmuşum be!

İlk anda elbette Seçkin abiye “Valla şahaneymiş abi” demedim. Duruşumu bozmadan, içimden yüzüne karşı herşeyi söyledim.

Söyledim söylemesine de, arkadaş öyle bi börekçinin önünde durmuşuz ki, düşüncelerimi, içimden, dışımdan ne söylediysem hepsini yutmak zorunda kaldım iyi mi? Bakın nasıl bi yere geldik anlatayım size.

Bu efsane börekleri yapan yerin adı “Arıcıoğlu Çine Ev Börekleri”. Sabahları gözleme de yapıyorlar. Aslında niyetimiz birer gözleme yiyip, yolumuza devam edelimdi ama olmadı. Güleç yüzlü, pembe yanaklı, dükkanın sahibi Ergül teyze öyle tatlı tatlı anlattıki yaptıkları börekleri, ucundan bi dadına bakmak farz oldu.

Kahveden 3 kişi geldi!

Biraz temkinliyimdir böyle yerlerde önce bi tanesini test edip devamını öyle isterim devamını. Öyle de yaptım. Yapmaz olaydım! Ben ki doğru dürüst hamur işi yemem, kahvaltının abartılısına demediğimi bırakmam, bi kilo börek yedim desem yeridir!

Yahu arkadaş bi otlu börek, bi kıymalı börek bu kadar kıvamlı, tadı, tuzu yerinde, yufkası narin, üstü çıtır nasıl yapılır! Ki üstü öyle bi çıtır ki, bi ısırıktan sonra yandaki kahveden üç kişi geldi “Hayırdır bişey mi kırıldı” diye. O derece yani!

İşin şakası bir yana Çine’deki bu enfes börekçi Arıcıoğlu, 14 yıl önce kurulmuş. Ergül Arıcıoğlu ve rahmetli eşiyle birlikte oğulları çalıştırmışlar uzun müddet dükkanı. Börekleri Çineli Hanımlar ve Ergül Hanım birlikte açıyorlar. Börekleri öyle hızlı tükeniyor ki, ikinci porsiyon kıymalıya yetişemiyoruz.

Haberin Devamı

Böreklerin tadı damağımıza yapışmış, aklımıza kazınmış bi şekilde ayrılıyoruz Çine’den.

Dönüş yolunda tahmin edin ne oluyor? Seçkin abi yine “İçim kıyıldı” demeye başlıyor. Ben arabadaki bilirkişiyim ya “abi bu akşam saatine börek mi kalır, insanlar evlerine dinlenmeye gitmiştir, kapalıdır dükkan” diyecek oluyorum. Seço buna karşılık mızıldanmasını arttırıyor. İçinden de dükkan açık olsun diye dualar ediyor.

Neyse varıyoruz Çine’ye. Ve ben yine şok! Börekçi açık! Ve içeride kadınlar harıl harıl börek açıyorlar. İtiraf etmeliyim bu küçük beldede bu kadar böreği kim alıyor merak içindeyim. Biz dükkandayken elimizi çabuk tutmasak aç kalacaktık neredeyse. O kadar çabuk tükeniyor börekler. Neyse bu sefer Seço ve Nevzat abinin yemek seramonisine ben de gönüllü oluyorum. Aheste aheste götürüyoruz börekleri. Dükkandan ayrılırken kimse birbirine bişi demiyor. Damaklardan silinse bile akıllardan silinmesin börek lezzeti diye…

Haberin Devamı

Ellerinize sağlık Ergül Hanım, yine görüşeceğiz inşallah…
Tel: 0506 866 56 56

Badem Çiçeği Festivali bahane, kamp şahane!

Çine’de böreğin tadını aklımıza yazdık…
Biliyorsunuz kamp yapmayı seviyorum. Doğada olmayı, yeni insanlar, yeni yerler keşfetmeye bayılıyorum.

Geçen haftasonu da böyle bir etkinlikteydim. Datça’ya, Badem Çiçeği Festivaline gittim. Daha önce Girdev’e birlikte gittiğimiz arkadaşlarla teknolojinin nimeti haberleşme olanaklarından da yararlanarak festivalde buluşma kararı aldık. Ve heyecanla 8 Şubat’ı beklemeye başladık. Heyecanla diyorum çünkü ondan iki hafta önce kamp arkadaşım Seçkin abi (İyener) ile birlikte Bafa kampında saatte 50 60 km. esen fırtınada konaklamak zorunda kaldık. Heyecanımız bundandı. Aynı şey olmasın diye bildiğimiz bütün duaları ettik desem yeridir.

Ettiğimiz dualar kabul görmüş olacak ki, şahane iki gün geçirdik. Biz İzmir’den üç kişi, Seçkin İyiner, ben ve Nevzat Hepçekenler ile çıktık yola. Denizli’den, Fethiye’den ve bizlere mükemmel evsahipliği yapan Datçalı dostlar katıldı kampımıza.

İzmir Datça yolunu anlatmaya kelimeler yetmez. Enfes mazaralar ve şahane insanlar eşliğinde ulaştık Datça’ya. Ulaşır ulaşmaz da renkli görüntülerle bezeli bir organizasyonun içine düştük. İlk gece biraz yağmur vardı, ancak ikinci gece efsaneydi. Deniz, doğa, dostlar ve Datça…

Muhteşemdi anlayacağınız.

Duygusuz değilim…

Bi kere böyle organizasyonları ülkemin her şehri, kasabası, köyü hakediyor. Hani hep yabancı memleketleri merak ediyoruz ya! Etmeyelim! Bu organizasyonlar, şenlikler, festivaller bizi bizimle bir tutuyor, kaynaştırıyor, sıcacık dostluklar kurmamıza vesile oluyor. İşte bu sebeple yabancı memleketlere olan merakımızı sonraya erteliyor, memleketi tanıyalım hissi aşılıyor bizlere ki bu hislerin en kıymetlisi…

Demem o ki sevgili dostlar badem çiçeklerinin usul usul şarkılar söylediği ve denizin badem çiçeklerine “Hırçınım ama duygusuz değilim” der gibi eşlik ettiği bir doğada şahane insanlarla beraberdik. Güzeldi herşey, hem de çok güzel.

Bunun için önce bizlerin taa oralara kadar gitmesine vesile bu güzel festivali düzenleyenlere teşekkür ediyorum. Ve elbette kampımızı yıldızı sınırsız bir otel konforuna çeviren muhteşem Datçalı dostlara da ayrıca teşekkür ediyorum.

Vallahi şimdiden Datça’ya gidesim var…