Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı





KKTC'de seçimlere bir hafta kala hemen her kahvede, her restoranda, her evde politika konuşuluyor. Ortak kanı şu ki, 14 Aralık'ta seçimden ziyade bir referandum yapılacak. Vatandaşın gözünde Annan Planı oylanacak. Yine vatandaşın gözüyle "Denktaş ve karşıtları" için seçimler bir referandum anlamı taşıyacak. Orta yaş ve üzerindeki KKTC'liler için ise "Ulusal dava, egemenlik, ayrı devlet" oylanacak.
1974 öncesini yaşayanlar ve bilenler Annan Planı'nın bu haliyle kabul edilemeyeceğini savunuyorlar.
Örneğin dün 55 yaşındaki Erdoğan Dağgül, duygu ve düşüncelerini şöyle özetliyor:
"Benim gençliğim Beş Parmak Dağları'nda geçti. Altı sene bu dağlarda Rumlara karşı mücadele ettim. Köyümüzün bütün gençleri okullarını, işlerini bırakıp mücahit oldular, dağa çıktılar. 1974 Barış Harekâtı'na bizzat katıldım. Bolu dağ komandolarını Beş Parmak Dağları'ndan Girne'ye indirdim. Onlara yol gösterdim. Çıkarma plajında yoğun ateş altında kalan askerlemizle, dağ komandolarımızın birleşmesini sağladım. Bugünleri bilmeyenler bizi anlayamazlar. Şimdi yeniden bu topraklara Rumların sokulması, bir arada yaşamaya zorlanmamız kabul edilemez."

Davaya ihanet gibi
Erdoğan Dağgül gibi Girne Karşıyaka Köyü'nün kahvesinde sohbet ettiğimiz 40 ve üzeri yaş grubundakiler, Annan Planı'nın bu haliyle kabul edilmesini ulusal davaya ihanet gibi görüyorlar. Çözümün mutlaka iki devlete, iki kesime ve iki topluma dayanması gerektiğini savunuyorlar. KKTC'nin ortadan kaldırılarak, tek devlet, tek hükümet oluşturulması halinde bir süre sonra 74 öncesi sorunların yaşanacağı gibi Türk toplumunun da silineceğini düşünüyorlar. Bu nedenle bulunacak çözümde mutlaka Türkiye'nin etkin garantisinin de yer alması gerektiğini savunuyorlar.
Karşıyaka Köyü Muhtarı Özbey Paşaoğulları ve yeğeni Ömer, Annan Planı ile başlangıçta yaratılan havanın söndüğünü, özellikle Başbakan Erdoğan'ın Denktaş'a destek vermesinden sonra eğilimin Denktaş ve Başbakan Derviş Eroğlu'nun partisi UBF'den yana döndüğünü belirtiyorlar. Paşaoğulları, Kıbrıs Türkleri için KKTC'nin varlığı ve Türkiye'nin güvencesinin vazgeçilemez olduğu kanaatindeler. Onlar da, çözümün mutlaka iki ayrı devlet temeline dayandırılmasında zorunluluk görüyorlar.
Karşıyaka Köyü ve civarına yerleşmiş 100 kadar İngiliz aile de KKTC seçimleri ile yakından ilgili. KKTC vatandaşı olan İngilizler de seçimlerde oy kullanacaklar.

John da Denktaş'la aynı fikirde
Oy hakkı olmayan John, soyadını yazmamızı istemiyor. John'un görüşü şöyle:
"Barıştan sadece birleşmenin anlaşılması yanlış. Gençler geçmişi ve tarihi bilmedikleri için bu şekilde bir birleşmenin doğuracağı sakıncaları da bilmiyorlar. Barış iki ayrı devlet üzerinden sağlanmalı. İç içe geçmek yerine iki kesimli, iki toplumlu ve iki devletli bir yapı kurulabilir. Bu yapının üzerine ortak bir çatı devlet kurulabilir."
John da Denktaş'ın tezini doğru buluyor.
Genç kuşak ise Avrupa Birliği'ne girilmesi halinde geleceklerinin daha güvenceli olacağına inanıyorlar. KKTC'nin tanınmaması nedeniyle dışarıya açılamadıklarını, kimlik sorunu yaşadıklarını belirterek, Annan Planı çerçevesinde bir çözüm gerçekleştirilmesi halinde bu sorunların aşılacağı kanaatindeler. 20'li yaşlarda iki genç Aylin ve Zeliş, müzisyenler. Otellerde piyano çalıp şarkı söyleyerek yaşamlarını kazanıyorlar. Onların görüşleri de şöyle:
"Ayrı bir devlet olmamızın, egemenliğimizin, bağımsızlığımızın önemini biliyoruz. Ancak bu koşullarda kendimizi geliştirme şansımız yok. Çünkü tanınmıyoruz, kabul edilmiyoruz. Yurtdışında bir kimliğimiz yok. Bu nedenle çözüm istiyoruz. Eğer bütün dünyaca tanınan bir ortak devlet kurulur ve biz de o kimliğe sahip olursak hem öğrenim hem de iş olanaklarımız artar diye düşünüyoruz. Mevcut durum bize bu olanakları vermiyor. Bu nedenle kendi varlığımızı ve egemenliğimizi koruyarak bir ortak devletle Avrupa Birliği'ne girmemiz, geleceğimiz için garanti oluşturacaktır."

Sorun toptan çözülsün
Siyasetle yakından ilgilenenler seçim sonuçlarının mevcut durumu fazla değiştirmeyeceği kanısında. Derviş Eroğlu'nun liderliğindeki UBF'nin yine birinci parti çıkma şansının fazla olduğunu, muhalefetteki Mehmet Ali Talat liderliğindeki CTP'nin de ikinci parti konumunda seçimden çıkabileceğini tahmin ediyorlar. Sonuçta bir koalisyon hükümetinin kurulacağını bu nedenle de Cumhurbaşkanı Denktaş'ın konumunu etkileyecek bir meclis ve hükümet yapısının söz konusu olmayacağını belirtiyorlar. Bu görüşler sohbete katıldığımız birçok kahvede tekrarlanıyor.
KKTC'lilerin kafa yorduğu diğer bir konuda Loizidu davası. Bayan Loizidu'ya 1 milyon 200 bin euro tazminat ödenmiş olması, kafalarını karıştırmış görünüyor. Başta Loizidu'nun metruk hale gelmiş evinde oturan Türk işçiler olmak üzere Rum evlerinde yaşayan herkes geleceğinden kaygılı. Evlerden çıkartılacakları kaygısına kapılmış durumdalar. Loizidu davasının emsal oluşturmasından, evlerinin Rumlara iade edilmesinden veya kendilerinden para talep edilmesinden çekiniyorlar. Güneyde evlerini ve arazilerini bıraktıkları için veya 10 - 12 yıl mücahit olarak mücadele ettikleri için kendilerine verilen bu evlerin 30 yıl sonra geri alınmasına yol açacak gelişmelerden korkuyorlar. Sınırın açılmasından sonra Rumların geldiklerini, evlerini mutlaka geri alacaklarını söylediklerini, bazılarının her fırsatta gelip bunu tekrarladıklarını belirtiyorlar. Rum evlerinde oturanların bekledikleri çözüm ise devletler arasında toplu takas yapılması. Sorunun tek tek değil siyasi olarak toptan çözülmesi.
KKTC'de seçimlere bir hafta kala yansıyan siyasi manzaralar böyle.