Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ABD Büyükelçisi Ross Wilson’la gündemdeki konuları görüşmek için yaklaşık bir ay önce sözleşmiştik. Ancak zorunlu seyahatlerin araya girmesi nedeniyle randevuyu birkaç kez ertelemek zorunda kaldık. Nihayet önceki gün ABD Büyükelçiliği’nde bu mülakatı gerçekleştirdik. Wilson’a yönelttiğim sorular ve yanıtları şöyle:

ABD, Gülen’in  ne yanında ne karşısında

ABD’nin ılımlı İslamı desteklediği yolunda Türkiye’de yaygın bir kanı var. Pek çok insan buna inanıyor. ABD, ılımlı İslamı destekliyor mu?
Ilımlı İslam terimi benim kullandığım bir terim değildir. Bizim politikamızı ve yaklaşımımızı şu şekilde ifade edebilirim. Biz, bizim değerlerimizi ve dünyadaki amaçlarımızı paylaşan ülkelerle birlikte çalışmak isteriz ve Türkiye bu ülkelerden biri. Ortak bir şeyler paylaştığımız diğer ülkeler de var dünyada. Dünyada, yine bazı ülkeler var ki komşu bölgelerde bulunan diğer toplumları tahrip edici ve radikal biçimde değiştirmek isteyenler var. Aynı zamanda devlet dışındaki aktörler, radikal birtakım hareketler de var.
Biz, bu kişilerle ilgilenmiyoruz ve onları radikal aşırıcılar olarak değerlendiririz. Hele, El Kaide gibi terörizme başvuran bu tür gruplar olduğunda onlarla mücadele ediyoruz. Bu konuyla ilgili bir şey daha söyleyebilirim. Bu terim bazen Batı dünyasında bir kısaltmaymışçasına kullanılan bir terim. Kendileri sevdikleri bir kavramı, El Kaide gibi sevmedikleri bir şeyden ayırabilmek için bu terimi kullanıyor.

Kısaltma gibi kullanıyorlar
Bu çerçevede AKP’yi de ılımlı İslamı temsil ettiği için destekleyen ABD’liler var. Örneğin Washington Post daha geçen hafta AKP için “moderate Islamic party” (ılımlı İslam partisi) tabirini kullandı. Bu partinin başarısında ABD’nin hayati çıkarları olduğunu belirtti. Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Holbrooke da Malezya ve Türkiye’den ılımlı İslam demokrasileri diye söz etmişti. Bu yaklaşımlar karşısında Türkiye’de laik insanlar ABD’nin niyeti konusunda şüphe duymakta haksızlar mı?
Ne demek istediğimi tekrar edeyim. Washington Post’un yazısına yorum getirmek istemem aslında. Bence yaptıkları şu: Çok dikkatle ele alınması gereken komplike bir hususa değinebilmek için böyle bir kısaltma gibi bir ifade tarzı kullanmak adına bu terimi kullanıyorlar.
Bu yanıtlarınızdan, ABD’nin resmi bakışı olarak, laik Türkiye modelini desteklediği sonucunu çıkarabilir miyiz?
Dışişleri Bakanı Rice, 14 ya da 15 Nisan’da Washington’da yaptığı konuşmada bunu çok net belirlemişti. ABD, demokrasiyi ve demokratik değerleri kuvvetle desteklemektedir. Biz, Türkiye’nin demokratik değerleri ve laikliğe ilişkin ilkelerini hem desteklemekte hem de saygı göstermekteyiz.

İdeolojik test yapmıyoruz
Bir sorum da Fethullah Gülen’le ilgili olacak. Gülen’in ABD’de yaşıyor olması, Türkiye’deki laik kesimde acaba ABD bu hareketi destekliyor mu yönünde yorumlara yol açıyor. Siz bu harekete nasıl bakıyorsunuz? Gülen’in ABD’de yaşamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bildiğimiz gibi bizim sistemimizde, dini konularla devlet işleri arasında çok keskin bir anlayış vardır. Sanırım, en doğru şekilde şöyle ifade edilebilir. ABD, Gülen hareketini ya da kendisinin inançlarını ne desteklemektedir ne de karşı çıkmaktadır. Biz, vize verirken ideolojik bir testten geçirmiyoruz insanları ya da din anlayışlarına göre de bu vizeyi vermiyoruz. Bizden farklı olan kişilere de bizi destekleyenlere de bizim için önemli olan kişilere de bu uygulama yapılıyor.
ABD’nin, PJAK konusundaki tutumu nedir? İran’a karşı PJAK’ı zaman zaman kullanmak istediği görüşü de var Türkiye’de?
ABD’nin PJAK ile hiçbir ilişkisi yoktur. Hiçbir şekilde onunla çalışmamakta ve onu desteklememektedir. PKK ve PJAK arasındaki ilişkilerin sıkılığına dair ben de çok farklı yorumlar duydum. Bu iki grubun ne kadar yakın olduğuna dair doğrudan bir bilgim yok. Benim görüşüme göre, aşağı yukarı aynı grup sayılırlar ve bu yüzden de onlarla hiçbir ilişkimiz olamaz.
TSK’nın Kuzey Irak’taki hava operasyonlarında bir sıklaşma görüyoruz. Bu operasyonlarda Amerikan istihbaratlarından yararlanılıyor mu?
Başbakan’ın kasımda Washington’da yaptığı görüşmede, istihbarat paylaşımı görüşülmüştü. Orada varılan anlaşmaya göre, yapılan çalışmalar devam ediyor.

Çok ilerleme kaydettik
Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi ile Türkiye arasındaki temaslarda ve söylemde gözle görülür bir yumuşama gözleniyor. ABD’nin bu yumuşamada bir rolü var mı?
ABD, elbette ki Türkiye ile Irak arasında ve Kuzey Irak’taki yetkililer arasında PKK da dahil pek çok konuda bir diyalog olmasını teşvik etmektedir. Biz, Kuzey Irak’ta PKK’nın hareket serbestliği ve malzeme akışını rahatlıkla sürdürebilmesini önlemek için Irak yetkililerini ve özellikle de Kuzey Irak’taki yetkilileri bu konuda adım atma konusunda ikna etmeye çalıştık. Biz, geçen hafta Irak Özel Temsilcisi Murat Özçelik ve Başbakanlık Başdanışmanı, Büyükelçi Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı görüşmelerin sonuçlarından memnunuz. Umuyoruz ki, bu tür bir işbirliği, komşu ülkelerle daha da ilerleyen işbirliği fırsatının doğru ve PKK’ya karşı hem Irak yönetiminin hem Kuzey’deki yetkililerin daha sıkı adımlar atmasını sağlar.
Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin 1 Mart oylaması ve 4 Temmuz Süleymaniye çuval olayından sonra girdiği dönemle bugün içinde olduğumuz dönemi kıyaslarsanız, bu karşılaştırma ne gibi sonuçlar çıkarır?
2005’te geldiğimde ilk söylediğim şeylerden biri de şuydu: Bu geçmişteki olaylar, geçmişe ait olaylardır, geçmişte kalmıştır. ABD’nin bu bölgedeki Türkiye ile yapmayı öngördüğü çalışmalar üzerinde doğrudan etkisi olmayan olaylardır. 2005’ten itibaren ikili ilişkilerimiz konusunda çok ilerleme kaydettiğimizi düşünüyorum. Özellikle Bakan Rice ve Bakan Gül arasında 2006’da imzalanıp açıklanan Ortak Vizyon Belgesi ve pek çok alanda yaptığımız işbirliği ve 2 Kasım’dan itibaren PKK konusunda mücadele de buna dahil. Tüm bunlar sayesinde çok ilerleme kaydettik. Ben, bu kaydedilen ilerlemeden dolayı çok umutluyum ve elbette ki buna devam edilmesi için çalışacağız.

Haberin Devamı

SİHİRLİ BİR FORMÜLÜMÜZ YOK

Haberin Devamı

PKK’nın tasfiye edilmesi amaçlanırken, ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal adımlar atılmalı deniliyordu. ABD’nin bu siyasal adımlardan kastı ve beklentisi nedir? ABD bu tür telkinlere devam edecek mi?
Bunun detayları Türkiye’nin ve Türk yetkililerin tanımlaması gereken şeydir, ama bizim yaklaşımımızı size söyleyeyim. Terörizmle mücadelede, bizim ve diğer mücadele edenlerin yapmaya çalıştığı şeylerden biri de kitleleri terörizmden ayrı tutabilmek. Afganistan’da bizim ve diğerlerinin, Türkiye de dahil yapmaya çalıştığımız şeyler arasında bunlar vardı.
İmar ekiplerinin yaptığı çalışmalar. Ekonomik kalkınma yardımını bu bölgeye kanalize etmeye çalışıyoruz. Bölgeye eğitim ve güvenliğin artırılması ve halka destek verilmesi için çalışılıyor ki, Taliban ve El Kaide gibi gruplar halkı sömürmesin, onlardan yararlanmasın, 2002 yılında olduğu gibi. Türkiye’nin güneydoğusu Afganistan değildir ama ekonomik açıdan az gelişmiş bir yer.
Pek çok Türkün bana söylediği şey de şu. Güneydoğu’daki bazı unsurlar, Türkiye’deki genel siyasi hayatın çok dışında tutuluyor, dışlanılıyor, marjinalize ediliyor. Bunun ne kadar gerçek olduğuna siz karar verebilirsiniz. Bizim gördüğümüz kadarıyla, Türkiye’de, Kuzey Irak’ta, Suriye’de ve İran’daki bazı koşullar nedeniyle PKK 20 yıldır halkı sömürebilmiş. Bu yüzden Türkiye bu tehdit karşısında, hem PKK ile askeri yöntemlerle mücadele etmeye çalışırken, bir taraftan da buna bulaşmamış, etkilenmemiş unsurları da ayrı tutabilir, teröristlerin sömürdüğü koşulları ortadan kaldırmak yönünde adımlar atabilirse, bu sorun da daha radikal bir şekilde çözülebilir. Tekrar etmem gerekirse, yazılı bir planımız ya da sihirli bir formülümüz yok. Bu, Türk yetkililerin belirleyeceği bir şey.

Haberin Devamı

 GEÇMİŞLE BİR ŞEKİLDE YÜZLEŞİLMELİ

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi konusunda öneriniz var mı?
Ben, ABD’de her yıl gündeme gelen Ermeni Tasarısı’nı engellemek için bir kilit mekanizma olarak Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi gerektiğini düşündüm bir süre. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Ermenistan bağımsızlığını ilan ettiğinde onu tanıyan ilk ülkelerden biriydi Türkiye. Başbakan’ın yaklaşık 2 yıl kadar önce gönderdiği öneride, geçmişi incelemek için tarihçilerden oluşan bir komisyon kurulması önerisi var. Bu da bu ilişkilerin normalleşmesi için yapılacak şeylerin bir parçası olabilir. Ama, nihayetinde bize göre önemli olan şu: Türkiye ve Ermenistan geçmişiyle bir şekilde yüzleşmeli, bunu ele almalı ama asıl önemli olan ileriye dönmeleri, ileriye doğru bakmaları.