Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sınırımıza yerleşen ve uzun süre Türkiye’yi de uğraştıracağı anlaşılan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) sorununu anlamak için 2003 yılına, ABD’nin Irak’ı işgal ettiği günlere dönmek gerekiyor.
ABD, Irak’ı işgal niyetini Ankara’ya ilettiğinde başbakan Bülent Ecevit’ti. Bu niyet Ocak 2003’te Beyaz Saray’da da yüzüne söylenmişti. Ecevit, ABD’nin bu kararına karşı çıktı. Temel gerekçesi böyle bir müdahaleyle Irak’ın parçalanacağı ve bundan en çok Türkiye’nin zarar göreceğiydi.
ABD bu konudaki baskısına hiç ara vermedi.
Ankara’yı ikna etmesi 1 Mart 2003 tezkeresinin eki olan mutabakat belgesiyle mümkün oldu. Ancak 1 Mart tezkeresi TBMM’den geçmeyince bu mutabakat da rafa kalktı.

Dört kırmızı çizgi
1 Mart tezkeresinin eki olan mutabakat sağlanıncaya kadar ABD ile Türkiye arasında süren çetin müzakereler sırasında Ankara’nın sık sık gündeme getirdiği 4 kırmızı çizgi vardı:
1- Bağımsız Kürt devleti kurulması,
2- Kerkük ve Musul’un bir grubun eline geçmesi,
3- Irak Türkmenlerinin can ve mal güvenliği,
4- PKK’nın faaliyetleri.
Türkiye’nin bu hassasiyetleri mutabakat belgesindeki hükümlere yansıyıncaya kadar Türk heyeti müzakere etmeye devam etmişti.

İki ülkenin pozisyonları
Bu mutabakat belgesi esas itibarıyla ABD ve Türkiye’nin Irak’ta çatışan çıkarlarının mümkün olduğunca birbirine yaklaştırılmasıdır. Zıt çıkarların mümkün olduğunca uyumlaştırılması çabasının bir sonucudur.
O tarihlerde Ankara’nın sorunu Kuzey Irak’tı; Saddam Hüseyin ve Bağdat değildi.
ABD’nin sorunu ise Saddam Hüseyin ve Bağdat’tı; Kuzey Irak’la sorunu yoktu.
Çıkar çatışması buradan kaynaklanıyordu.
Bu çatışma, mutabakat belgesiyle Türkiye açısından yumuşatılmıştı. Mutabakat belgesine göre ABD ve Türkiye birlikte hareket edecek, Kerkük ve Musul’un etrafında yeşil hat oluşturulacak, petrol bölgesi bu iki kent tek bir grubun eline geçmeyecek, Irak Türkmenleri koruma altına alınacak ve PKK faaliyetleriyle mücadele edilecekti.
1 Mart tezkeresi geçmeyince, ABD ve Türkiye’nin pozisyonları da değişti.
ABD işgalden sonra Kuzey Irak’taki Kürt gruplara siyasi ve askeri destek verdi. Kürt grupların liderlerinden Celal Talabani Irak Cumhurbaşkanı, Mesud Barzani de Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanlığı’na getirildi. PKK da bu dönemde hem silahlı hem de siyasi gücünü artırdı.

Irak’ta durum
Bugün yaşadığımız sorunların kaynağını, ABD’nin Irak’ın fiilen parçalanması ve herhangi bir istikrar ve düzen sağlanmadan 2009’dan itibaren askerlerini çekmesiyle ortaya çıkan kaosta aramak gerekir.
Irak üçe bölünmüştür; Güney’de Bağdat merkezli Şii, Kuzey’de Kürt devleti kurulduktan sonra, Sünnilerin çoğunlukta olduğu Irak’ın ortasından Suriye’nin doğusuna doğru uzanan bölgede de IŞİD’in ilan etmeye çalıştığı bir şeriat devleti. Ortaya çıkan işaretler El Kaide’den doğmuş IŞİD’in bölgeye hakim olmasında Baas döneminden kalan asker ve sivil güçlerin de katkısı olduğunu gösteriyor. ABD’nin de desteğiyle Irak Başbakanı Maliki’nin Sünnileri dışlayan yönetim anlayışının da gelişmeye zemin hazırladığını belirtmek gerekir.

Türkiye’ye yeni komşu
Ankara’nın da bu süreçte Bağdat’tan uzaklaşıp tümüyle Erbil’e yanaşması, Maliki’yle ipleri koparan bir politika izlemesi, Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesine katkıda bulunacak her türlü muhalif harekete destek olmasının da karşılaştığımız sorunda payı olduğunu unutmamak gerekir.
Türkiye açısından Irak’taki manzaraya baktığımızda görünen şudur :
Suriye sınırımızda dört kapıyı kontrol eden IŞİD, Türkiye’nin yeni komşusu konumunda.
Musul, IŞİD’in elinde...
Kerkük, tamamen Kürt yönetiminin eline geçmiş durumda...
Irak Türkmenleri S.O.S veriyor...
PKK’nın aldığı mesafe zaten ortada...
Türkiye, Irak ve Suriye sınırında güvenlik sorunları giderek büyüyen ve çeşitlenen bir ülke konumunda...