Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’ın başkenti Kahire’de Arap Birliği Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda dikkati çeken, etkileyici bir konuşma yaptı. Erdoğan’ın, Arap Baharı olarak anlatılan halk hareketlerini sonuna kadar destekleyen ve Filistin davasını yeniden canlandıran konuşması, Arap halkları tarafından memnuniyetle karşılanacaktır.

Tüm Filistinliler
Başbakan Erdoğan’ın, Ortadoğu’daki çatışmanın temelinde Filistin sorununun bulunduğunu üstüne basarak söylemesi doğru bir vurguydu.
Erdoğan, sorunun çözümünde ilk adımın Filistin devletini tanımak olduğunu belirtirken, sadece Gazze ile sınırlı kalmadı. Filistin dışında yaşamak zorunda kalan tüm Filistinlileri kapsayan bir konuşma yaparak, Ankara’nın sadece Hamas’ı değil, bir bütün olarak Filistin davasını desteklediği mesajı vermiş oldu.

Lokomotif işlevi
Erdoğan’ın üslubu ve konuşmasının içeriği, Türkiye’nin hem Arap Baharı hem de Filistin davasının “lokomotifi” olmaya talip olduğunu gösterdi.
Filistin devletinin tanınması için Birleşmiş Miletler’de aktif olacağını belirten Erdoğan’ın, Libya’nın da BM’de Kaddafi yönetimi tarafından değil, geçiş dönemi konseyi tarafından temsil edilmesi için girişimlerde bulunacağını da açıkladı.
Böylece bir yandan Arap Baharı’nın hüküm sürdüğü ülkelerde muhalefet hareketinin siyasal kurum olarak tanınması için çaba göstereceğini ilan ederek, bu sürecin yönlenmesinde çekici rolüne aday oldu.

Meşru talepler
Başbakan Erdoğan’ın konuşmasında önemli bir mesaj da Arap Baharı’nın yaşandığı Arap ülkelerinde halkın meşru taleplerinin yerine getirilmesi, demokrasiye geçilmesi ve halkın kendi iradesine dayalı yeni devletlere kavuşması dileğiydi.
Erdoğan’ın bu dileğini yerine getirirken sık sık demokrasiyi hedef göstermesi, Türkiye’nin örnek konumu ve olaya bakışı açısından önem taşıyordu.

Memnun olmayanlar
Erdoğan’ın, Kahire konuşmasından başta Filistin liderleri olmak üzere büyük çoğunluğun memnuniyet duyduğu kuşkusuzdur. Yine kuşku yok ki, o salonda bulunanlardan bazıları da memnun olmadılar.
Erdoğan’ın halkların meşru taleplerine cevap verilmesi, demokrasiye geçilmesi, halk iradesine dayalı demokratik devlet oluşturulması gibi çağrıları, otokratik yönetimlerin hüküm sürdüğü devletlerin temsilcileri tarafından kaygıyla izlenmiş olmalı.
Filistin davası ve demokrasiyi bir tarafa bırakıp, krallıklarını, şeyhliklerini, emirliklerini, aile servetlerini ve şirketlerini korumaya alanlar Erdoğan’dan iç açıcı sözler duymadılar.

Türkiye süreci
Erdoğan’ın çağrısı, Arap halkları tarafından desteklenecektir ama bazı yönetimler tarafından uzak durulacak çağrılar biçiminde algılanacaktır.
Arap Baharı süreci, Arap ülkelerini bugünden yarına çağdaş demokrasiye ulaştırmasa bile bu hedef yönünde önemli mesafe alınmasını sağlayacaktır. Bu uzun ve zorlu süreçte zaman zaman demokrasiden daha da uzağa düşme, otoriter bir rejimden kurtulurken bir başka otoriter yönetimin eline düşme riskleri de vardır. Ancak bu riskler, demokrasiye ulaşma, kukla yönetimler yerine çağdaş demokratik devletlere ulaşma hedefine yönelik mücadeleyi durdurmamalıdır.
Türkiye’nin, cumhuriyet ve demokrasi sürecinde yaşadıkları, atlattığı badireler bu açıdan da örnek alınması gereken bir süreç olarak okunmalıdır.