Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yerel seçim sonuçları birçok yönü itibarıyla tartışılıyor. AKP’nin ilk kez ciddi oranda oy kaybetmesinin nedenleri analiz ediliyor. Başta ekonomik krizin etkileri olmak üzere çeşitli nedenler üzerinde duruldu. AKP’nin 22 Temmuz 2007 seçimlerinde yüzde 47’yi yakalamasının nedenleri arasında “mağdur” politikasının etkili olduğu da üzerinde görüş birliği sağlanan bir saptamaydı.

22 Temmuz öncesi
Türkiye’deki siyasi atmosferin 22 Temmuz öncesinde nasıl olduğunu hatırlayalım.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sancılarının başladığı günlerde, Çankaya’ya eşi türbanlı birinin çıkmasına karşı ciddi bir kampanya yürütülüyordu. Toplumun değişik kesimlerinden gelen tepkiler, yüz binlerin katıldığı cumhuriyet mitinglerine dönüşmüştü.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 12 Nisan’da yaptığı basın toplantısında siyasi literatüre geçen “Sözde değil, özde laik” tanımlamasını yapmıştı.
Daha sonra yine siyasi literatüre “e-muhtıra” olarak geçen Genelkurmay bildirisi yayımlandı. Hükümet, bu bildiriye Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in açıkladığı bir bildiriyle karşılık verdi. Siyasi ortam iyice gerilmişti.
Keza, cumhurbaşkanı seçiminde 367 şartıyla ilgili olarak konu Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış ve Abdullah Gül’ün 367’yi bulmayan toplantı nisabıyla seçilemeyeceği hükme bağlanmıştı.
Bütün bu ortam AKP’yi “mağdur” durumuna düşürdü. Bu pozisyonu halka şikâyet anlamında çok iyi değerlendiren AKP, gittiği erken seçimden büyük bir zaferle çıktı.
27 Nisan ve diğer açıklamalarla askerin siyasete müdahalede bulunduğu, cumhurbaşkanı adayı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın mağdur edildiği yargısı topluma yerleşti.
Uzmanlar, AKP’nin aldığı yüzde 47 oy desteği içinde en az 5 puanın bu müdahale gayretlerinden kaynaklandığı saptamasında görüş birliği içindeydiler.
Aynı analizi, 28 Şubat sonrasında AKP’nin kuruluşu ve yükselişi için de geçerli saymak yanlış olmaz.

Askerin sessizliği
TSK bu kez farklı bir tutum sergiledi. Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, görevi devraldıktan sonra basınla yoğun bir temas kurdu. Bu temaslarda konu, güvenlik ve terörle mücadeleyle sınırlı kaldı. Siyasi konulara girmemeye özen gösterdi. TSK‘yı 22 Temmuz öncesindeki konumundan alarak, görev alanında tuttu. Seçimlerle ilgili hiçbir görüş bildirmedi, yorum yapmadı. TSK’nın bu tutumunun demokrasinin normal işleyişi açısından olumlu katkıda bulunduğunu vurgulamak gerekir. Bu tutum, ayrıca AKP’nin “mağdur” konumunu da ortadan kaldırdı.

Demokrasinin iç dinamikleri
29 Mart seçim sonuçları gösterdi ki, halk demokrasinin iç dinamiklerini çalıştırarak, siyasette dengeyi kurabiliyor. İradesini özgür biçimde yansıttığında, demokratik mekanizma daha sağlıklı işliyor ve gerçek tercihler sandığa yansıyor. Demokrasi dışı müdahalelerle normal koşullarda gitmeyecek partiye giden oylar, kendi mecralarına dönebiliyor. Mağduriyet psikolojisi içinde verilen oylar ortadan kalkıyor.
TSK’nın sessizliği, 22 Temmuz’dan dersler çıkardığını gösteriyor.