Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Balyoz davası son tutuklamalarla yeniden Türkiye gündeminin ilk sırasına oturdu. Balyoz davası çok boyutlu bir dava. Süreci ve sonuçları birçok kişi ve kurumu etkileyecek.

Darbe girişimi
Davanın özünü darbe girişimi iddiası oluşturuyor. Balyoz davası Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) 2002-2003 yıllarında darbe hazırlığı yapıldığı, hatta harekete geçildiği iddiasını yargı kararına bağlayacak.
Kuşku yok ki bu yönüyle, itham edilen muvazzaf ve emekli subayları ilgilendirdiği gibi kurum olarak TSK’yı da yakından ilgilendiriyor.
TSK, soruşturma sürecinde; yapılan aramalar, gözaltı, tutuklama, yakalama kararları, bunların terfi sürecine etkileri, usul hukukuna uyulması, kurumsal sorumluluk ve nihayet insani boyut itibariyle gündemde oldu.
Bu dava devam ettikçe de yine bu boyutlarıyla gündemde olacaktır.
Kurumsal boyutuna baktığımızda, bir önceki Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ve bugünkü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, TSK’nın demokrasiye ve Anayasa’ya bağlı olduğunu defalarca tekrarlamış; buna aykırı davrananların da TSK’da barınamayacağını ifade etmişlerdi.
Dava sürecinde olduğu gibi, kesinleşecek hüküm karşısında da TSK’nın tutumu Genelkurmay Başkanlarının ifade ettiği gibi olacaktır.

Koşaner’in ilgisi
Davanın bir diğer boyutu da bir önceki Genelkurmay Başkanı Başbuğ gibi bugünkü Genelkurmay Başkanı Koşaner’in de davayla ilgilenmesidir. Bu ilgi eleştiri konusu yapılıyor.
TSK’da mevcut 364 general ve amiralin 31’inin tutuklandığı, toplam tutuklu muvazzaf subay sayısının 106’yı bulduğu düşünülürse, bu kurumun en üst temsilcisi olarak Genelkurmay Başkanlarının ilgilenmesi; bilgi almaları, hukuk ve insani boyut çerçevesinde olayı takip etmeleri normal karşılanmalıdır. Buradaki ölçü yargı sürecine müdahale edilip edilmediği olmalıdır.

Yargının özeni
Ergenekon ve Balyoz davalarının, TSK’yı yıprattığı bir gerçektir. Ayrıca bu davaları fırsat olarak görenlerin çok ciddi bir psikolojik harekât yürüttükleri de bir gerçektir.
Bu itibarla yargıya çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Bir yandan psikolojik harekâtın etkisinde kalmamak, diğer yandan, Balyoz belgelerinin bazılarıyla ilgili olarak ortaya çıkan ciddi iddiaları öncelikle açıklığa kavuşturmak olmalıdır. Delil olarak dosyalarda yer alan bazı belgelerin sahte olduğu, çarpıcı bazı tarih çelişkilerinin bulunduğu, sadece tarihte değil kişilerde de hatalar yapıldığı gibi iddiaların öncelikle ele alınması ve dava belgelerinin bu tür belgelerden arındırılması gerekiyor.

Özlük hakları etkisi
Bu davaların önemli bir boyutu da sanık konumundaki muvazzaf subayların mesleki geleceklerini etkileyecek sonuçlar doğurmasıdır. Dolayısıyla yargının özenli olması gereken bir diğer boyut da budur.
Tutuklama kararlarının TSK’daki terfileri durdurduğu biliniyor. Bu itibarla, terfi bekleyen ancak tutuklu olan subayların terfi şansları ve işlemlerinin süreçten etkileneceği açık. Bunun örnekleri de yaşandı. Yargılama sonucunda beraat edecek subaylar olursa, özlük haklarında telafi edilmesi olanaksız durumların ortaya çıkmaması için de yargılamanın mümkün olan en kısa zamanda sonuçlandırılmasına özen gösterilmelidir.

Ordunun morali
TSK halen terörle mücadele bağlamında savaşan; uluslararası görevleri başarıyla yerine getiren bir ordudur. Bu mücadeleyi yürütenlerin morali çok önemlidir. Bu nedenle dağ başında, ağır koşullarda canını ortaya koyarak mücadele eden TSK mensuplarının moralinin gözetilmesi gereklidir. Bu itibarla yargının dava belgelerinde bilerek veya bilmeyerek yapılan hataları, yanlışları ayıklaması, sahtecilikleri hızla ortaya çıkarması ve gereğini yapması çok önemlidir.