Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin 2002 seçimlerinde elde ettikleri başarıda, o döneme ilişkin yolsuzluk iddialarının önemli payı vardır. Banka hortumlama olayları, ihalelerin yandaşlık esasına göre dağıtılması, siyasi ve bürokratik nüfuz kullanımı yoluyla yolunu bulmanın yaygınlaştığı kanısı, AKP’nin en çok kullandığı propaganda malzemesiydi.
Başbakan Erdoğan, yolsuzlukla mücadele sözü verdi, “Damardan gireceğiz” diyerek oy topladı. İktidarının ilk döneminde bu yönde önemli adımlar da attı. Her ne kadar bu girişimlerde siyasi mülahazalarla hareket ettiği izlenimi doğduysa da ortaya önemli yolsuzluklar da döküldü.
Ancak Başbakan Erdoğan, iki konuda bekleneni yapmadı:
1- Dokunulmazlıkların sınırlandırılmasına yanaşmadı.
2- AKP dönemine ilişkin yolsuzluk iddialarının üzerine gitmedi.
Seçim öncesinde televizyonda canlı yayında halka söz verdiği halde dokunulmazlığın sınırlandırılması işini unuttu. Hatta aksini savundu.
Yolsuzlukla mücadele konusunda ise işin ucu AKP’lilere dokunuyorsa, bu konuda gereken tepkiyi vermedi. Aksine, AKP’li milletvekili ve parti yöneticilerine sahip çıkan bir tutum aldı.

Etik titizlik

Bir diğer eleştiri konusunu da anımsatmakta fayda var. Hukuken bir engel olmasa bile etik açıdan siyasetçi yakınlarının ticari faaliyetleri konusunda da Başbakan Erdoğan’ın titiz olması gerekirdi.
Bakan çocuklarının veya diğer yakınlarının, ticarette hızla yükselmeleri, genç yaşlarına rağmen önemli sektörlerde iş yapmaya başlamaları, ticarette yıldızlarının parlamasını hoşgörüyle karşıladı, girişim yeteneği, yaşam mücadelesi gibi değerlendirdi.
Basının ve kamuoyunun baskısıyla kendisine ait şirket hisselerini devreden Başbakan, aynı duyarlılığı bakanlardan ve milletvekillerinden de talep etmeliydi.
Bunu da yapmadı, sadece, “Ticari işlerinizde dikkatli olun” uyarısında bulunmakla yetindi.

Dişli olayı

Bugün Şaban Dişli olayı tartışılıyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı, CHP tarafından, imar değişikliği konusunda 1 milyon dolar karşılığında iş takip etmekle suçlanıyor. CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyduğu ciddi belge ve iddialar karşısında Dişli bir savunma yaptı, ancak konunun esasına ilişkin sorulara tatminkâr yanıtlar veremedi, açıklamalarını belgeleyemedi.
Erdoğan ise bu süreçte sessiz kalmayı yeğledi. Ancak, AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, Dişli’yi aynı basın toplantısında savundu. Böylece, AKP Dişli’ye sahip çıkmış oldu. Sorun, Dişli’nin sorunu olmanın ötesinde AKP’nin sorununa dönüştü. Eğer Bozdağ, Başbakan Erdoğan’dan onay almadan kişisel olarak Dişli’yi savunmamışsa, Başbakan da Dişli’yi himaye altına almış demektir.
Oysa, Başbakan’ın yapması gereken, tam aksine bir tutum almaktı. İddiaların araştırılmasını kolaylaştıracak adımlar atmalıydı. Bu tür ciddi iddialar karşısında, iddianın muhatabı kim olursa olsun, himaye görmeyeceğini kanıtlamalıydı.
Başbakan Erdoğan, böyle bir tutum almadıkça, kamuoyundaki kuşkular da yok olmayacak; yolsuzlukla mücadele konusunda güven oluşmayacaktır.