Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yön Olur...Dikta rejimlerinde böyle basın olur.Faşist yönetimlerde, teokratik rejimlerde, tarihe karışmakta olan demirperde ülkelerinde olur.Ama demokrasilerde olmaz.Eğer bir ülkede özgür basın yoksa, demokrasi de yoktur.Peki demokrasilerde bu tür basın-yayın organları hiç mi yoktur? Bu tür yayınlara hiç mi rastlanmaz?Vardır, demokrasilerde de böyle basın-yayın organlarına rastlanır. Rastlanır ama o tür basına da, "besleme basın" denilir.Bu tür olanlar iktidardan beslenir. Bu nedenle de iktidarı kayıtsız-şartsız ve sürekli alkışlamak zorundadırlar. Görevleri, varlık nedenleri budur.Bunun için para alırlar. Salt bunun için çıkarılan veya satın alınan basın-yayın organları vardır. İktidarlarının gazetesi veya televizyonu olurlar.Bu tür basın-yayın organlarına da gerçek anlamda basın demek mümkün değildir.Gerçek basın özgürdür ve sansür edilemez.Demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı erkleri dışında basın dördüncü erk olarak işlev görür. Basın bu erklerden hiçbirinin emrinde değildir. Temel görevlerinden biri halk adına denetimdir. Bu işlevini yerine getirirken, araştırır, sorgular, muhalefet eder. Bunu yapmazsa görevini yapmamış olur.Gerçek demokrasilerde basın noter değildir. Başbakan'ın her sözünü alkışlayan, hükümetin her uygulamasını onaylayan, parlamentonun her kararını destekleyen basın olur mu? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iki gündür, türbanı üniversitelerde serbest bırakmak için yapılan anayasa değişikliklerini eleştiren basını çok ağır bir dille suçluyor, itham ediyor.Öfkeyle konuşuyor. Öfkeli olduğunu da söylüyor.Başbakan, düzenlemeleri eleştiren, kaygılara yer veren basını suçlarken, "Derdiniz başka" diyor ve devam ediyor:"Açık söyleyeyim, aslında çıkarlarınızı tehlikede görüyorsunuz, yoksa laikliği değil. Bu manşetler yalnızca çıkarlarınızı örtmek için maske."Bu üslup yeni değil. Kamuoyunun, hem Başbakan Erdoğan'ın daha önceki konuşmalarından, hem de Refahyol döneminden aşina olduğu bir üslup.Eğer konu laiklikse, laikliğe dönük kaygılar gündeme gelmişse, kamuoyunda ciddi bir tepki varsa, bu üslup sahneye çıkıyor. Hemen basın suçlanıyor. Çıkar imaları yapılıyor. Basının itibarı hedef alınıyor. İktidarlar basını suçlamayı en kolay, en maliyetsiz yol olarak görüyorlar.Başbakan da son iki gündür bu yöntemi kullanıyor. Ancak, Başbakan, ima etmeyi, genel ifadelerle ağır suçlamalarda bulunmayı bırakmalı. Ortaya attığı "çıkar" konusunu açıklamalı.Kim, hangi çıkar peşinde? Hangi gazete, hangi televizyon Başbakan'dan ne istemiş? Hangi çıkarı talep etmiş?Milliyet'in istediği bir şey olmuş mu? Hürriyet'in, Posta'nın, Radikal'in veya bir başka gazete veya televizyonun?Saydığım gazeteler istememiş de Aydın Doğan mı istemiş? Aydın Doğan'ın, Başbakan'dan bir kayırma isteği olmuş mu? Bütçeden veya diğer kamu kaynaklarından pay mı talep etmiş? "Şu ihaleyi bana ver" mi demiş? Yasadışı bir istekte mi bulunmuş? Ne olmuş?Eğer varsa, Başbakan bunları çıkıp açıklamalı. Yoksa, basını, gazeteleri, gazetecileri, gazete sahiplerini töhmet altında bırakmamalı.Refahyol döneminde de bu tür ithamlar, suçlamalar oldu. Devletin bütün merkezi ve yerel denetim elamanları, haftalarca -Milliyet de dahil- bütün hesapları, iş ve işlemleri ayrıntılarıyla denetlediler. Suçlamalar tabii ki boş çıktı.Ekonomik bağımsızlığı olmayan basın, özgür olamaz. Özgür basın demokrasinin hem göstergesi hem güvencesidir. fbila@milliyet.com.tr Refahyol döneminin üslubu