Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İktidar başlattığı yeni sürece CHP’nin de katılmasını bugün de önemsiyor olmalı ki, Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşlarının verdiği hakikatleri araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önergeyi sahiplenerek kendi önerisiyle birleştirme hamlesi yaptı. CHP grup yönetiminin onayını almadan, önergeye imza koyarak hayata geçirmeye çalışan AKP, bir anlamda “zorla” ana muhalefet partisini sürece katacaktı. CHP bu girişime karşı çıktı ve çareyi önergesini geri çekmekte buldu. İktidar partisinden gelen bu hamlenin önemli nedenlerinden biri kurulan araştırma komisyonunda BDP ile “ikili görüntü” vermek istemeyişiydi. Önergelerin birleşmesi yoluyla CHP de komisyona üye verseydi, bu Ak Parti için önemli bir adım olacaktı. Kamuoyuna karşı AKP-CHP-BDP’nin bir arada olduğu görüntüsü verilecek, AKP-BDP görüntüsü olmayacaktı. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu bu girişimin amacını gördüğü için Sezgin Tanrıkulu’nun önergesini geri çektirerek, bu fotoğrafa CHP’nin katılmasını önlemiş oldu.

Hükümetten kaynaklanan zorluk
CHP’nin sürece destek vermek üzere katılmaya ikna edilmesindeki zorluğun başında, hükümetin izlediği politika geliyor.
İktidar bazen CHP’nin katılmasını istiyor bazen de istemiyor gibi bir tutum takınıyor. Sürecin başında CHP’nin modeline soğuk yaklaşan hükümet Meclis’teki komisyon kurulması konusunda CHP’yi içeri almaya dönük çaba sarf etti. Oysa böyle bir girişimden önce hükümet kanadının CHP’ye güven vermesi gerekiyordu. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “engel çıkarmama, kredi açma” yaklaşımını Başbakan Tayyip Erdoğan’ın aynı anda geri çevirmesi zorluklardan birincisiydi. Ardından Kılıçdaroğlu’nun süreçle ilgili bilgi verilmesi, şeffaf olunması, kişisel hesap yapılmaması, halkın kabul etmeyeceği taahhütlerde bulunulmaması şeklindeki önerileri de iktidar tarafından dikkate alınmadı. Kısa süre önceye kadar CHP’yi BDP’yle PKK’yla aynı cephede gösteren açıklamalar ve eleştiriler yapan iktidarın, Abdullah Öcalan’la, BDP’yle ve Kandil’le yürüttüğü sürece, güven artırıcı adımlar atmadan CHP’nin koşulsuz destek vermesini beklemesi zaten gerçekçi değildi.
Kılıçdaroğlu’nun başlangıçta sergilediği “engel olmayacağız, kredi veriyoruz” yaklaşımı hükümet tarafından değerlendirilemedi. Süreç ilerlerken hükümetle ana muhalefet arasındaki gerginlik de giderek tırmandı. İktidarın, CHP’ye kafasındaki “çözüm“ün ne olduğunu söylemediği de düşünülürse bu zorluk daha da iyi anlaşılır.

CHP’den kaynaklanan zorluk
Hükümetten kaynaklanan zorluklar olduğu gibi CHP’nin içinden kaynaklanan zorluklar da var. Kılıçdaroğlu, CHP’nin başına geçtikten sonra, Kürt politikasında değişiklikler yapmaya yöneldi. Güneydoğu’yla bağ kurmayı hedefledi. Sezgin Tanrıkulu’nu partiye davet etmesi, milletvekili yapması ve genel başkan yardımcılığı görevine getirmesinin amacı buydu. Ancak bu politika değişikliği Tanrıkulu ve bazı yeni isimleri parti yönetimine getirmiş olması seçimlerde Güneydoğu’dan beklendiği gibi bir seçmen ilgisi getirmedi. Kılıçdaroğlu, partiye davet ederken ve genel başkan yardımcısı olarak görevlendirirken elbette Tanrıkulu’nun çizgisini, görüşlerini biliyordu.
Ancak şu da bir gerçek ki, parti meclisi ve grubu dahil, CHP’de Tanrıkulu gibi düşünmeyen hem sayıca hem de taban desteği bakımından çok daha etkili bir grup ve karşılık bulduğu bir gövde var. Tanrıkulu’nun sürece daha sıcak baktığı bir sır değil. Buna karşın Tanrıkulu’nun adıyla anılan görüşlerin CHP’nin tümüne hakim olmadığı da bilinen bir gerçek. CHP Parti Meclisi bu konuyu enine boyuna tartışmış ve sonuçta oybirliğiyle kabul edilen bir metni kamuoyuna açıklamıştır. Bu metin hükümetin beklentilerini karşılayacak, CHP’yi koşulsuz sürece aktif olarak katacak bir metin değildir. Aksine, Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği kuşkuları vurgulayan, iktidara güvensizlik belirten bir metindir. CHP’yi sürece karşı özellikle engel olmaya gayret göstermeden, “izleme” pozisyonunda tutan da bu gerçektir.