Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk milletini, “Türkiye devletini kuran Anadolu halkına Türk milleti, denir” diye tarif ettiği biliniyor.
Bu tanım Atatürk’ün, imparatorluk kalıntısından bir ulus ve ulus devlet yaratma projesiyle uyumlu bir tanımdır.
Büyük Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa ettiği iki temel projeden biri uluslaşma diğeri de laiklik projesidir ki, her ikisinde de çok büyük mesafe aldığı da tarihi bir gerçektir.
Kurucu parti olarak CHP, Atatürk’ün bu iki projesini de sahip çıkmış ve programlarında yer vermiştir. CHP’nin hiçbir döneminde, millet ve milliyetçilik anlayışı Atatürk’ün çizdiği çerçevenin dışına çıkmamıştır.
Kurucu parti anlayışı ve sorumluluğu içinde “Türk milleti” olgusunu sahiplenmiş ve “yüce Türk milleti”, “Türklük, Türk vatandaşlığı” gibi kavramları kullanmakta da hiçbir zaman beis görmemiştir.
CHP’nin milliyetçilik anlayışı da “Atatürk milliyetçiliği” olarak tanımlanmıştır. Bu anlayış ise, soycu bir anlayış değildir; ırk, soy, din, mezhep ayırımı gözetmez. CHP’nin çizgisi budur.

Değişiklik var mı?
CHP’nin bu anlayışında, bu çizgisinde bir değişiklik var mı?
Programına bakarsanız, bu sorunun yanıtı “hayır”dır.
Son tartışmalar vesilesiyle CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun okuduğu gibi parti programında şöyle yazıyor:
“CHP Atatürk milliyetçiliğini benimsemektedir. Türkiye Cumhuriyeti din, ırk ve etnik temel kökenleri üzerinde değil, siyasal bilinç ve ideal beraberliği zemininde kurulmuştur. Milliyetçilik, ırk, köken, din, mezhep, bölgecilik kavimcilik anlayışının, ulusal düzeyde aşılmasıdır.”
Bu tanım da Atatürk’ün “millet” tarifi ve “milliyetçilik anlayışı” ile uyumludur.

O halde sorun ne?
Bu durumda CHP’nin karşılaştığı sorun nedir, diye sorulabilir.
CHP’nin karşılaştığı sorun, diğer partilerin de karşılaştığı sorundur.
Bu sorun PKK’nın uluslararası desteğe de sahip olarak terör yöntemiyle aldığı mesafeyle eski dönemlere göre daha belirgin biçimde ortaya çıkan, özellikle Güneydoğu’da belli bir toplumsal ve siyasal taban ve desteğe sahip Kürt sorunudur. PKK’nın güçlenmesinde, bu sorunun daha belirgin hale gelmesinde dünya konjonktüründeki gelişmelerin yanı sıra, devletin özellikle 12 Eylül dönemi sonrasında yaptığı hataların ve izlediği yanlış politikaların da payı olduğunu belirtmek gerekir.
Bu durum CHP’nin, “millet” ve “milliyetçilik” anlayışını değiştirmemiştir. Ancak, CHP bu sorunu en duyarlı yaklaşan ve en hızla yanıt veren parti olmuştur.
SHP döneminde hazırlanan Kürt raporu bunun göstergesidir ki, o raporda yer alan önerilerin birçoğu bugün uygulamaya geçirilmiş durumdadır. SHP sonrasında CHP’nin soruna yaklaşımı, PKK, BDP ve öncesindeki partilerin “iki uluslu devlet” projesini reddetmekle birlikte, bireysel hak ve özgürlükler, etnik kimliğe ve farklı kültürlere saygı çizgisinde gelişmiştir.
Bu çizginin sosyal demokrasiyle çeliştiği de söylenemez. Sosyal demokrat olmak, CHP’nin, DTK-BDP cephesini desteklemesi, PKK’yı, teröristleri, terör eylemlerini, ayrılıkçı söylem ve faaliyetleri sempatik görmesi ve göstermesi değildir. Tartışmalarda bu iki çizgi birbirine karıştırılmamalıdır.