Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


18 Nisan'dan beri bir kulağım CHP'de. Deniz Baykal'ın istifasından sonra gelişen olayları günü gününe izliyorum. Parti hala karmakarışık. O gün bugündür, hemen her akşam birkaç televizyon kanalında adı sanı duyulmuş CHP'liler açık oturumlara katılıyor, CHP'yi nasıl yeniden ayağa kaldıracaklarını tartışıyorlar. Gazeteler de her gün yaklaşan kurultayla ilgili haberlerle dolu. Tartışmalar, dönüp dolaşıyor, genel başkanın kim olacağında düğümleniyor. "Baykal dönsün", "Kimse aday olmasın, delege seçsin", "Ortak aday bulunsun" sözleri birbirine karışıyor.
Bu tartışmalar içinde, bir kişinin asıl gerçeği dile getirdiğini duydum. Adı, genel başkan adayları arasında geçen Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan, farkında olmadan CHP'nin yazgısını özetleyiverdi. Aday olup olmayacağı sorusuna cevap verirken dedi ki:
"CHP'ye genel başkanlık, başbakanlıktan önemlidir. Belediye başkanlığı veya başka görevler genel başkanlık için bırakılabilir." (TGRT, 12 Mayıs 1999, Alternatif programı).
"CHP'ye genel başkanlık, başbakanlıktan önemlidir." Neden ki?
Nedenini düşünürken, birden 7 yıl öncesine gittim. Türkiye soğuk bir kış gününü yaşıyor, CHP de 7'nci Olağanüstü Kurultayı'na hazırlanıyordu. "CHP'ye genel başkanlık başbakanlıktan önemlidir" diye düşündükleri her hallerinden belli olan iki kişinin, Erdal İnönü'yle Deniz Baykal'ın 2 yıl içinde 3. kez genel başkanlık yarışı yapacakları kurultaya 3 gün vardı. CHP'nin 12 Eylül öncesi Genel Sekreter yardımcılarından Erol Tuncer şöyle konuşuyordu:
"Parti sanki bir derneğe dönüştü. Bununla ne söylemek istediğimizi de anlatalım: Derneklerde nihai amaç yönetim kurullarıdır. Yönetim ele geçirildikten sonra hizmet dönemi başlar. Oysa partilerde yönetimler ara aşamalardır. Yönetimlerden sonra nihai hedefe, asıl hedefe, seçimleri kazanmaya yönelik çalışmalar başlar. Gerçekten partiyi iktidara getirmek, iktidar görevlerine aday olmak asıl bu aşamadan sonra başlamamız gereken iştir." (Milliyet, 22 Ocak 1992).
Erol Tuncer bu sözleri söylerken CHP (o zaman henüz birleşme olmadığı için SHP) iktidarın küçük ortağıydı ve bırakın büyük ortak olmayı, iktidarı tamamen kaybetmek için ne gerekiyorsa yapıyordu. Çünkü, partinin önde gelenleri için kurultay kazanmak, genel başkan olmak, seçim kazanmaktan, başbakan olmaktan daha önemliydi.
Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Bülent Ecevit'ten sonra anlı şanlı CHP'nin genel başkanı olmak her şeyden önemliydi. Kitleleri harekete geçirmekten, seçimden zaferle çıkmaktan, iktidar olmaktan, halkın ve ülkenin sorunlarını çözmeye talip olmaktan daha önemliydi.
CHP'nin neden barajın altına düştüğünü, neden Meclis'e giremediğini merak edenler ve CHP'yi yeniden barajın üstüne çıkarmaya çalışanlar, herhalde bu gerçeğin bilincine varmak zorundadırlar. CHP bu hale "kurultay kazanma"ya dönük politikalar yüzünden düşmüştür.
Bu politikalarla CHP'ye genel başkan olmak, genel sekreter olmak, parti meclisi veya merkez yürütme kurulu üyesi olmak mümkündür. Ancak, partiyi iktidara taşımak mümkün değildir.



Yazara E-Posta: h.bila@milliyet.com.tr