Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Cumhuriyet'i, onun temel niteliklerini, Atatürk'ü, onun ilke ve devrimlerini korumayı, sakınmayı Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bırakıp, sonra da "siyasete karışıyor" diye, demokrasi adına diklenmek özellikle sağ partilerin temel politikaları haline geldi.
       Demokrasi, Cumhuriyet'i sakınıp, koruyamıyorsa; aksine, onu yıpratma, tehlikeye sokma aracı olarak kullanılıyorsa, sorumluluğu siyasi partilerde aramak gerekir.
       70'li yıllarda siyasi partilerin ve akımların iddiaları ekonomik ve sosyal düzeni değiştirmekti. Şimdi özellikle ekonomik düzen konusunda siyasi parti ve akımların görüş birliği içinde oldukları gözleniyor. O kadar ki, artık parti ve akımlar en cılız iddiaları ekonomik ve sosyal düzen değişikliği.
       80'li yıllardan sonraki gelişmeler ise, siyasi partilerin düzen üzerinde değil, "rejim" üzerinde uzlaşmaları gerektiğini gösteriyor. Bugün siyasal akımların amacı düzeni değil rejimi değiştirmek. Bu akımların terör sahnesindeki temsilcileri PKK, Hizbullah gibi örgütler. Ancak bu örgütlerin dayandıkları siyasi akımların varlığı ve güçleri göz ardı edilmemeli.
       Bu gerçek, demokratik laik Cumhuriyet rejimini sakınıp, korumanın ve bu amaçta uzlaşmanın önemini ortaya koyuyor. Bu sorumluluğu Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "siyaset alanı" olarak görüp, oy alırız diye, rejim karşıtı akımlara, örgütlere göz kırpan siyaset anlayışının çok süratle terkedilmesi gerekiyor. Siyasi partilerin bu akımlara karşı rejimi savunmada samimi ve kararlı olmaları gerekiyor. Sağda veya solda, siyasi partilerin demokratik, laik rejimi savunmayı, korumayı, esirgemeyi ortak politika haline getirmeleri artık bir zorunluluk.
       Artık açıkça ortaya çıkmıştır ki, Cumhuriyet kurulduğu günden bu yana bölücü ve irticacı karşı akımların tehdit menzilinden kurtulamamıştır. Türkiye'nin bir yüzüne bakarak, rejim sorununu çok gerilerde bırakmış bir ülke olduğu kanaatine varılamaz. Türkiye'nin öteki yüzü hem bölücü, hem de irticacı tehdidin büyüklüğünü gösteriyor. Türkiye'nin bu yüzünü aydınlığa ulaştırmadan birkaç vitrinlik gelişmeyle avunmak en azından kendini kandırmak olur.
       Bu gerçekler göz önünde bulundurularak bakıldığında, "28 Şubat" süreci, "29 Ekim" sürecinden fazla farklı değildir.
       Yıllardır yaşanan PKK gerçeğine, Hizbullah gerçeğini ekleyip yeşerdikleri iç ve dış iklime baktığınızda siyasi partilere düşen işlev çok daha net görülüyor:
       Cumhuriyet'i sakınmak...


Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr