Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hikmet Bila


MİLLİYET yazarı, deneyimli diplomat Şükrü Elekdağ geçen hafta Türkiye'nin gündemini belirledi. Elekdağ'ın 19 Mayıs Pazartesi günü köşesindeki yazısı "Hesaplaşma" başlığını taşıyordu. Ve Türkiye'nin sadece bugününe değil, yarınına da ışık tutuyordu.
Elekdağ'ın yazısı, yayınlandığı gün şok yarattı. Televizyon haberlerine, gazete manşetlerine yansıdı. Meclis'teki gensoru görüşmelerinde Elekdağ'ın yazısı tartışmaların eksenini oluşturdu. Meclis'te ve medyada adeta kıyamet koptu.

Çünkü Elekdağ yazısında, ordunun yüksek komuta kademesinde önemli görev sahibi bir orgeneralin kendisine söylediği çok çarpıcı sözleri aktarıyordu. Orgeneral şöyle diyordu:
"Refahyol hükümetini Kuzey Irak Harekatı hakkında aydınlattık dersek doğru olmaz. Vereceğimiz bilgilerin karşı tarafa sızmasından endişe ettik."
Evet, Türk ordusu, Kuzey Irak'ta büyük bir harekata girişirken, hükümete bilgi vermekten kaçınıyordu; çünkü bilginin düşmanın eline geçmesinden çekiniyordu.
Refahyol'un dağılma süreci, Elekdağ'ın bu yazısıyla hızlandı.
Yazıda, en az "harekat hakkında hükümete bilgi vermemek" kadar önemli bir konu daha vardı. Medyanın gözünden kaçan, hatta medyadaki yanlış anlamayı düzelten bir söz. Yazıda sözü geçen orgeneral, Genelkurmay'ın 29 Nisan'dan sonra verdiği bir dizi brifingi Elekdağ'a şöyle değerlendiriyordu:
"Bizim esas vurgulamak istediğimiz iç tehdit unsuru olarak irticaın PKK terörüne nazaran öncelik ve acil bir nitelik kazandığıydı. Yoksa, biz genel öncelikler açısından iç tehdidin dış tehdidin önüne geçtiği yolunda bir mesaj vermeyi düşünmedik."
Türkiye'nin geleceği işte bu sözlerde saklıdır.
İrtica tehdidinin de, PKK tehdidinin de, dış tehdidin uzantıları olduğu artık açıkça görülüyor. Genelkurmay brifinginde, iç tehdidi besleyen unsurlar arasında komşularımız Suriye ve İran'ın başta sayıldığını hatırlatmakta fayda var.

Aslında Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı bu tehdit, Amerika'sıyla, Avrupa'sıyla tüm Batı'ya yönelik bir tehlikenin harekete geçtiğini gösteriyor. Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasından sonra NATO için asıl tehlike güneyden yükselmeye başladı. Batı, NATO stratejistlerinin ifadesiyle, Cebelitarık'tan Hazar Denizi'ne kadar uzanan büyük yayda çok ciddi bir tehdit karşısındadır. NATO Güney Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanı Oramiral Joseph Lopez'e göre, bu yayın en tehlikeli bölümü Ortadoğu'dur. En az 8 ülkenin su kavgası yaptığı ve dünya silah ihracatının yarısının gittiği Ortadoğu. NATO planlamacılarına göre, "gelecek savaş, ekonomik bunalımlar, su kıtlığı, radikal dincilik, etnik çatışma yüzünden çıkacak."
Türkiye, bütün bunların odak noktasındaki ülke değil mi?
O halde, iç tehdit unsurları olarak sayılan irtica ve bölücülük, NATO'ya hassas yerinden, karnından, Türkiye'den saplanmış iki hançer gibi görünmektedir.
Ancak, Batı'nın Türkiye'yi bugüne kadar yalnız bıraktığı da bir gerçek. İki yıl önce, Türkiye'yi "Batı'nın en önemli ileri karakolu" olarak niteleyen Amerika, iki yıl sonra karnında iki hançerle dolaşan bir Türkiye görmekten herhalde memnun değildir.
Türkiye - İsrail anlaşması işte bu noktada önem kazanmaktadır. Türkiye'nin Ortadoğu politikasını Arap ipoteğinden kurtaran bu anlaşma, yeni stratejinin en önemli adımıdır. Türkiye, Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki en büyük "meşru savunma" savaşına girişmiş bulunuyor.
Türkiye'nin geleceği, bu politika değişikliğinin etrafında belirlenecektir. Asıl büyük gelişme de bundan sonradır. Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri'nin denetiminde yürütülen bu dönemeçte virajı alamayan iktidarlar, niteliği ve şekli ne olursa olsun tutunamayacaklardır.
Yaklaşık 2.5 yıl önce "2.5 savaş stratejisi" görüşünü ortaya atan Şükrü Elekdağ'ın haklılığı bugün daha iyi anlaşılıyor.

Yazara Email h.bila@milliyet.com.tr