Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ancak, Atatürkle Latife Hanımın yazışmalarını da içeren belgelerin açıklanmaması veya bir bilim heyeti tarafından ayıklanarak açıklanmasının daha doğru olacağına ilişkin görüşler var. Belgelerin Atatürk aleyhine istismar edilebileceği kaygısı da dile getiriliyor.Belgeler Türk Tarih Kurumunda. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğluna yönelik eleştiriler de yapılıyor. Prof. Dr. Halaçoğlunun belgeleri açıklama eğiliminde olduğu, bu eğilimin Atatürke karşı istismara olanak tanımak anlamına geleceği, mühürlü torbaları açıp belgelere bakmasının yetkisini aşan bir durum olduğu gibi eleştiriler söz konusu...Prof. Dr. Halaçoğlu ise eleştirileri de, kaygıları da yersiz buluyor. Özellikle kendisinin Atatürke ve laikliğe karşı bazı eğilimlere, akımlara yakınmış gibi gösterilmeye çalışılmasına isyan ediyor, "1993te Sayın Demirel tarafından göreve atandım. O günden beri görevdeyim" diyor. Türk Tarih Kurumunun bu belgeleri 25 yıldır güvenli biçimde sakladığını, son 11.5 yıldır başkan olarak bu konuda sorumluluk taşıdığını, Atatürkü kendisinden ve Türk Tarih Kurumu gibi bir kurumdan daha fazla koruyacak, sakınacak bir kişi veya kurumun bulunamayacağını vurguluyor. Bu nedenle de hem kendisine, hem de Atatürkün mirası kuruma haksızlık edildiğini düşünüyor. Atatürkün boşandığı eşi Latife Hanıma ait belgeleri içeren arşivin açıklanmasına ilişkin tartışmalar sürüyor. İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesi, belgelerin 25 yıl süreyle açıklanmasını yasaklamıştı. Mahkemenin tayin ettiği 25 yıllık süre doldu. Belgelerin Şubat 2005 itibarıyla açıklanması artık mümkün. Halaçoğlu, belgelerin bir bilim komisyonu tarafından incelenmesine ve ayıklanmasına gerek olmadığını belirtiyor ve şu bilgiyi veriyor:"Belgeler zaten mahkeme sırasında tek tek ayıklanmış, her belge uzmanlardan oluşan heyet tarafından incelenmiş ve tasnif edilmiş. Bu tespit ve tasnif mahkeme tarafından hüküm altına alınmış. Yeniden belgelerin ne olduğuna ilişkin bir heyet incelemesine bu nedenle gerek yok. Hepsi mahkeme tarafından belirlenmiş durumda."Prof. Dr. Halaçoğlu, Latife Hanıma ait arşivin kimsenin ulaşamayacağı bir güvenlik kademesi içinde yıllarca saklandığını ve güvenlik sisteminin devam ettiğini ise şöyle aktarıyor:"Belgelere kimse ulaşamaz. Çok güvenli şekilde saklanıyor. Sistem şudur: Belgelerin saklandığı yerin anahtarı bir kişidedir, anahtarın kimde olduğunu bilen bir kişi vardır, belgelerin nerede saklandığını bilen bir başka kişi daha vardır. Anahtarın bulunduğu kişi, anahtarın kendisinde olduğunu kimin bildiğini bilmez, o kişi de evrakın nerede saklandığını bilen kişiyi bilmez. Böyle bir sistemdir. Bu üç bilgi bir araya gelmeden belgelere ulaşmak mümkün değildir. Başkan dışında bu üç bilgiyi kimse bilmez."Prof. Dr. Halaçoğlu, arşive ilişkin çeşitli bilgilerin basına yansıdığını, ancak bunların arşivle igili bütün bilgileri içermediğini de kaydediyor. Belgelerin içeriği konusunda bilgi vermesinin mümkün olmadığını, zaten detaylı bir inceleme yapmadığını, ayrıca bu nitelikte bilgi vermenin mahkemece yasaklandığını anımsatıyor. Arşivdeki belge sayısının 400-500 arasında olduğunu belirtmekle yetiniyor.Halaçoğlu, ayrıca arşivin sadece Atatürkle Latife Hanım arasındaki mektuplar veya yazışmalar biçiminde olduğuna ilişkin bilginin de gerçeği tam yansıtmadığını kaydediyor. Latife Hanım ile Atatürk arasında yazılmış yüzlerce mektubun söz konusu olmadığını, Latife Hanımın diğer dostlarıyla mektuplaşmalarının ve yazışmalarının bulunduğunu, ayrıca Latife Hanıma ait üç adet hatıra defterinin yer aldığını, bunun dışında bilgi vermesinin söz konusu olmayacağını vurguluyor.Prof. Dr. Halaçoğlu, belgelerin Atatürk aleyhine olabileceği veya istismar edilebileceğine ilişkin görüşlere katılmıyor ve şöyle diyor:"Büyük Atatürkün utanılacak neyi olabilir? Ben utanılacak bir şey bilmiyorum. Onlar ne biliyor da böyle iddia ediyorlar, anlamıyorum. Arşivi görmeden nasıl böyle fikir yürütüyorlar?" KOMİSYONA GEREK YOK Halaçoğlu, mahkemenin verdiği sürenin bitimiyle birlikte Latife Hanımın vârisleriyle temasa geçtiğini, 31 Ocak 2005 için bir görüşme saati saptandığını, ancak ailenin yurtdışına çıktığını ve görüşmenin gerçekleşmediğini belirttikten sonra şu bilgiyi veriyor:"Aile dönünce görüşeceğim. Latife Hanımın vârisleriyle görüşmeden bir açıklama yapamam. Onlar belge ve bilgilerin hangilerinin kişisel nitelikte olduğunu belirleyeceklerdir. Kişisel olanlar zaten açıklanmaz. Buna Latife Hanımın vârisleri karar verir. Atatürkün vârisleri kimlerdir? Onun vârisi hepimiziz. Önce Latife Hanımın ailesinin karar vermesi gerekir."Prof. Dr. Halaçoğlu, mühürlü arşiv torbalarını açmasının ve belgeleri görmesinin yetkisini aştığına ilişkin iddiaları ise şöyle yanıtlıyor:"Mahkeme kararı, Türk Tarih Kurumu Başkanı bu belgeleri göremez, demiyor. Bu belgeler kamuoyuna 25 yıl süreyle açıklanamaz, diyor. Kaldı ki, mühürlü arşiv torbaları, benden önceki başkanlar döneminde, daha önce de açılmış. Başkandan başkana devir teslim edilmiş. Bana da öyle teslim edildi. Teslim alındığında kurumun başkanı Uluğ İğdemirdi. Rahmetli oldu. Ondan sonra 8-9 yıl Yaşar Yücel başkanlık yaptı. Sonra vekâleten Neşet Çağatay ve İbrahim Agah Çubukçu başkanlık yaptılar. Sayın Çağatay da rahmetli oldu. Sonra ben başkan oldum ve 11.5 yıldır görevi sürdürüyorum. Evrakın zaten devir teslimi söz konusu. Devir-teslim olmadan sorumluluk nasıl üstlenilecek? Ne olduğunu bilmeden bu zaten olmaz. Bu bakımdan bu eleştiriler de haksızdır, yetkisizlik söz konusu değildir. Sorumluluk bu belgeleri kimseye vermemek ve kamuoyuna açıklamamaktır. Bu görev yerine getirilmiştir. Bir de belgeleri bilirkişi olarak görüp teslim alan Prof. Dr. Reşat Kaynar var. Utkan Kocatürk görmek istemiş, izin verilmedi. Daha önce görenler bir örnek almış mıdır, fotokopi söz konusu mudur, bilmiyorum. Bazı bilgiler bu yollarla mı yansıyor, onu da bilemiyorum." VÂRİSİ HEPİMİZİZ Prof. Dr. Halaçoğlu, belgeleri Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezere bile vermediğini anımsatarak, şöyle devam ediyor:"Sayın Cumhurbaşkanımız da Çankaya Köşkünde düzenlenen Atatürk Müzesi için bu belgeleri talep etti. Latife Hanıma ait arşivin de o müzede olmasını arzu etti. Ama bu talebe olumlu cevap veremedim. Mahkeme kararı var, dedim. Sayın Sezer de hukukçu kişiliğiyle beni anlayacaktır, dedim. Nitekim bu talepten vazgeçildi. Bu aşamadan sonra nerede duracağına ilişkin olarak da vârisleri veya onların başvurusuyla bir mahkeme kararı belirleyici olabilir." Sezere bile vermedim Prof. Dr. Halaçoğlu, uzun yıllar Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü yaptığını anımsatarak hangi tür belgelerin açıklanamaz nitelikte olduğunu şöyle belirtti:"Üç tür belge açıklanmaz:1 - İki devlet arasında çatışma çıkaracak belgeler. Örneğin biz Osmanlı arşivine sahibiz. Binden fazla, devleti ilgilendiren belgeler var. Nitekim Libya ile Tunus bir anlaşmazlıkları için bize başvurdular, belge istediler. Ben vermedim. Versem belki iki devlet arasında savaş çıkar, çatışma doğar. Bu nikelikte belge verilmez.2 - Devletin hâlâ canlılığı süren sırlarına ilişkin belge verilmez.3 - Kişisel bilgilere ilişkin belge verilmez.Devlet arşivinin kuralları bunlardır." fbila@milliyet.com.tr Hangileri verilmez?