Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Kıbrıs'ta Türk ve Rum tarafları arasında yapılan görüşmelere "müzakere" demek mümkün mü?
11'incisi dün yapılan görüşmelerde Rum tarafının KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'a söylediklerine bakalım:
"Kuzey'de Türkiye kökenli 80 bin Türk askeri eğitim almış kişilerdir. İleride, eğer havadan silah atılırsa bu kişiler silahlanırlar. Rumlara saldırıp, çatışma çıkarabilirler."
Buyrun, müzakereye...
Rumların bu yaklaşımı ipe un sermekten başka ne anlama gelir? Bu müzakere mantığıyla ilerleme kaydetmek mümkün olabilir mi?
Nitekim olmamıştır. Türk tarafının bütün önerilerine tartışmadan geri çevirne Rum tarafı, "havadan silah atılırsa" gibi ipe sapa gelmez "kaygı"lar öne sürerek sözüm ona müzakere yürütüyorlar.
Türk tarafının güvenlik kaygısıyla Türkiye'nin garantisi ve Türk askerinin varlığı konusundaki bütün önerilerini, Rumlardan önce, "AB'ye girmiş Kıbrıs'ta güvenlik kaygısı da ne oluyor, güldürmeyin insanı" türünden bir savla Ankara'dan geri çeviren kesimler acaba Rumların "kaygı"sını duyunca ne düşünmüşlerdir. İhtimal ki, "yerinde" görmüşlerdir...
Kıbrıs'ta müzakereler işte böyle geçiyor. Rumların zaman doldumasıyla. Bu görüşmeler hiçbir sonuç ortaya çıkarmamışsa da, şu gerçeği açığa çıkarmıştır ki, uzlaşmak istemeyen Rum tarafıdır. Bu gerçekten hareketle artık Denktaş'a yüklenip durmanın yanlış olduğu kabul edilmelidir.
Kıbrıs'ta gerçek bir müzakere olmayacağı başından belliydi. Bunun nedeni New York'ta kabul edilen sonu başından belli müzakere sürecidir. Türk tarafının önerisiyle kabul edildiği övünülerek söylenen mekanizma, uzlaşma olsun veya olmasın sonuçta Annan Planı'nın otomatik referanduma götürülmesidir. Buna Rum tarafına verilen "ne olursa olsun 1 Mayıs'ta AB'ye üye olacaksınız" garantisi de eklenince, Türk tarafı açısından gerçek bir müzakere şansı kalmamıştır. Bugün Kıbrıs görüşmeleri bunu kanıtlamaktadır.
22 Mart'tan sonra devreye girecek olan Türkiye ve Yunanistan'ın yapacağı müzakerenin farklı olacağının da bir garantisi yoktur. Rum tarafına ciddi bir baskı ve yaptırım uygulanmadıkça, Türk tarafının olmazsa olmazlarının plana geçirilmesini kabul ettirmek çok zordur. Ankara'nın beklentisi, ola ki, ABD'nin ağırlığını koyması ve dörtlü aşamada veya Annan'ın boşlukları doldurması sırasında Türk tarafı lehine de bir iki değişiklik yaptırmasıdır.
Türk tarafının kabul ettiği "müzakere" budur...
Gerçek şu ki, Türkiye, New York'ta Annan Planı'nın bu halini kabul etmiştir. Beklentisi müzakere sürecinin son aşamasında ABD yardımıyla metni bir parça düzeltebilmektir. O da olabilirse...
Böyle davranmasının nedeni de açıktır. Aralık 2004'te AB'den müzakere tarihi alabilmek. Bu amaçla Kıbrıs konusunda Annan'ın dikte ettirdiği yol haritası onaylanmıştır.
Bir koşul olmayan Kıbrıs, AB'den tarih alabilmek için koşul olarak kabul edilmiştir. Kıbrıs'ın, Annan'ın, AB'nin ve ABD'nin istediği gibi çözülmesi tarih almak için tek ve yeter koşul değildir. AB, Kıbrıs'ı hem koşul olarak Türkiye'ye kabul ettirmiş, hem de dünkü troyka toplantısında yeniden vurguladığı gibi Kopenhag kriterlerinin uygulamasına "bakacağım" demiştir.