Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Abdullah Öcalan’ın İmralı’da avukatlarına yaptığı açıklama, hükümetin “Kürt açılımı”nı, içeriğini bilmeden, gözü kapalı biçimde kayıtsız şartsız destekleyen kesimlerde hayal kırıklığı yarattı.
Her ne kadar “Muhatap millettir” denilse de hem hükümet çevrelerinin hem de hükümetin “Kürt açılımı”nı destekleyenlerin bir kulağı İmralı’daydı.
Bu kesimlerdeki beklenti, Öcalan’ın yumuşak bir açıklama yapması, üniter devleti öne çıkarması, ayrılıkçı taleplerde bulunmaması, farklı kültürlerin ortak miras olduğu, zenginlik oluşturduğu, anayasa düzeyinde korunması, Kürtçenin seçimlik ders olmasıyla işe başlanabileceği gibi ifadeler kullanmasıydı...
Böylece İmralı, hükümetin elini güçlendirecek, gözü kapalı destekçiler de, “Gördünüz mü, ne kadar masum talepler hiç de ayrılıkçı değil, demokratik ve bütünleştirici” diye döşeneceklerdi.
Ama öyle olmadı!

Adı konmamış devlet
Öcalan tam aksi bir açıklama yaptı. Ayrı devlet istedi:
- Kürtler devletin varlığını tanıyacak; devlet de Kürtlerin demokratik ulus olma hakkını kabul edecek,
- Kürtler sporunu, eğitimini, dini örgütlenmelerini, meclisini, belediyelerini kendi yapacak,
- Kürtlerin kendi ihtilaflarını çözecek bir savunma gücü olacak.
Yani, meclisiyle, hükümetiyle, ordusuyla, yargısıyla, polisiyle, diyanetiyle, milli futbol takımıyla tam teşekküllü bir devlet. Güneydoğu’da adı şimdilik konmamış, bağımsızlığı şimdilik ilan edilmemiş Kürt devleti...
Bu talepleri dillendirdikten sonra, Öcalan’ın, “Biz üniter yapı içinde demokratik çözüm istiyoruz, ayrı devlet istemiyoruz, federasyon istemiyoruz” türünden açıklamaları geçersiz olduğu gibi, bu açıklamaların arkasında saf tutanların tezleri de havada kalmıştır.
Nitekim, içini bilmedikleri açılımı cansiperane savunanlar, Öcalan’ın bu açıklamalarını savunma işine girişmekte pek istekli davranamamışlardır.

İmralı umudu söndü
Diğer bir deyişle, açılımcıların İmralı umudu sönmüştür. Öcalan’ın açıklamaları, kazın ayağının öyle olmadığını göstermiş ve hükümet çevrelerinin de destekçilerinin de elini zayıflatıp hareket alanını daraltmıştır.
Hükümetin, başlangıçta yüksek sesle dillendirmediği muhataplık konusunda, “İmralı muhatap değildir, zaten değildi” demek dışında bir seçenekleri kalmamıştır.

Ders verme işi
İmralı’nın açıklamaları, “Öcalan ve PKK nedir?” konusunda sonuna kadar liberal eski solcuların okumadan “ders verme” işini de sekteye uğratacaktır.
“PKK’nın, terör yöntemini kullanarak, uzun vadeli halk savaşı yoluyla ulusal bağımsızlığı” hedefleyen bir örgüt olduğunun unutulmaması gerektiğini yazıp söylediğimizde, “Aa! Haberiniz yok mu? O talep gündemden düşeli on sene oluyor, onlar bağımsızlıktan vazgeçtiler” dersi vermeye kalkanların, Öcalan’ın bu taleplerini nasıl yorumlayacaklarını doğrusu merak ediyorum.
“PKK acaba bağımsızlıktan neden, ne zaman ve hangi koşullarda vazgeçti” diye kendi kendilerine bile sormak gereği duymadan, “Demek ki vazgeçmişler” demeyi yeğleyenlerin, “vazgeçme” işine biraz kafa yormaları gerekiyor.

Öcalan’ın teori-pratik çelişkisi
Öcalan, bağımsız devlet kurmaktan neden vazgeçtiğini, avukatlarla yaptığı son görüşmede, “Devletin çözüm değil, sorunun kaynağı olduğu düşüncesine vardım” diye izah ediyor. Bu bir cümlelik bir özettir. Detaylı izah, Öcalan’ın İmralı savunmalarında vardır. Devleti ve iktidarı, sömürünün ve şiddetin kaynağı olarak gördüğünü savunur. Bu yaklaşım, bağımsızlıktan vazgeçmeyi teoride bir dayanağa yaslama yaklaşımıdır. “Vazgeçme işi” 1992’deki geniş çaplı ilk sınır ötesi operasyondan sonra filizlenmiş, 1995’teki ikinci büyük operasyondan sonra hızlanmış ve 1999’da Öcalan’ın teslim edilmesinden sonra da “strateji değişikliği” olarak sunulmuştur.
Öcalan, bağımsız devletten vazgeçtiği konusunda ikna edici olabilmek için, “devlet aygıtını, her türlü iktidarı ve hiyerarşiyi” reddeden bir söyleme geçmiştir. Devlet yerine, “kırsalda kırsal-komünal, kentlerde eko-sosyalist” bir modeli savunmuştur. Öcalan’ın bu “teorik” yaklaşımı Marx’ın muhalifi, anarşizm babası sayılan Bakunin’den, Hikmet Kıvılcımlı’nın “Komün”ünden ve biraz da 68 kuşağından eski bir Markist olan Zarzan’ın anarko-ilkelciliğinden izler taşır.
Gönüllü devletsiz toplum teorisiyle, avukatlarına ilettiği talepler, geliştirmeye çalıştığı teorik çerçeve ile pratik arasındaki çelişkiyi açık biçimde gösteriyor.
İmralı, bir yandan ütopik gezintilerle bağımsız devletten vazgeçtiğine ilişkin ikna çalışmaları yaparken, diğer yandan sıkı bir Kürt ulus devleti istiyor.