Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       ABD Başkanı Clinton'ın Oval Ofis'te sadece beyniyle "mesai" yapmadığı artık biliniyor.
       Bunu kendisi de itiraf etti.
       Hal böyle olunca Oval Ofis'ten çıkan ve dünyayı sarsan kararların hangi "mesai" içinde alındığı merak konusu oluyor.
       Örneğin Bağdat'ın bombalanması neyin nesidir?..
       "Oval Ofis'te oral seks"in Irak halkının başına füze olarak geçirilmesi midir, yoksa, dünyanın kimyasal silah tehdidinden kurtarılması ve o arada Saddam'ın devrilip Irak'a demokrasi getirilmesi midir?
       Clinton'a sorarsanız, Irak'ın bombalanmasıyla Oval Ofis'te oral seks yapmasının uzaktan yakından bir ilgisi yoktur! Bu nedenle, koltuğundan azledilmesine dönük oylamanın yapılacağı günden bir gün önce, Bağdat'a füze yağdırması da, tamamen ve tümüyle "tesadüf"ten ibarettir! Ve kaldı ki, bizzat kendisinin onuru pahasına koltuğuna yapışıp kalacak türden bir politikacı olmadığını bütün dünya bilir!
       Irak'ı, Saddam kimyasal silahların denetimini zorlaştırdığı için ve bu arada bu ülkeye demokrasi getirmek için bombalamaktadır!
       Ama Clinton'a sormazsanız...
       Durum hiç de öyle değildir...
       Clinton, Irak halkının başına ilk gün 200, ikinci gün 300 füze yağdırarak, oral seks nedeniyle görevinden azledilmesine ilişkin oylamayı gündemden düşürmeye çalışmıştır.
       İçerde sıkıştıkları her dönemde Irak'ı bombalamak ABD başkanlarının en iyi belledikleri yol olmuştur.
       Ancak bu yol, başkanların sandığı gibi ne Saddam'ı devirebilmekte, ne dünyayı kimyasal silah tehdidinden kurtarabilmekte, ne Irak'a demokrasi getirebilmekte, ne de ABD başkanlarına seçim kazandırabilmektedir...
       ABD, Bağdat'ı bombaladıkça, yıllardır sefalet içinde ve dünyadan kopmuş biçimde yaşayan Irak halkının "tapınma" eğilimini artırmaktadır.
       Bu koşullarda yaşayan halkın bir kahraman yaratmak ve ona tapınmak duyguları kabarmaktadır. Nitekim, Irak halkı da ABD sayesinde Saddam'ı neredeyse peygamber mertebesine yükseltmiştir.
       Irak halkının başına düşen her füze, Saddam'ı koltuğuna daha sıkı çakmaktadır.
       Kaldı ki hiçbir ülkeye "füzeler marifeti"yle demokrasi geldiği görülmemiştir.
       Rejimler, ancak o ülkelerin iç dinamikleriyle ve o ülke halkı tarafından değiştirilebilir. Rejimlerin ithalat ve ihracata gelen konular olmadığı, tarihte sabittir.
       Kimyasal silah tehdidine gelince...
       Sorunun Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde, diplomatik yollar ve denetim mekanizmaları kullanılarak çözülmesi ve bu yöntemin sadece Irak'a karşı değil, bu silahları üreten ve bulunduran tüm ülkelere karşı kullanılması gerekir...
       Tabii, bu yapılırken de Irak'a, kimyasal silah üretecek teknolojinin hangi gelişmiş demokratik Batı ülkesi veya ülkeleri tarafından satıldığının da saptanması gereklidir.
       Nükleer ve kimyasal silahların tüm dünyadan temizlenmesi gerekirken, bunlar Saddam'ın elinde tehlikelidir, ama Clinton'ın veya Blair'in elinde "tehlikeli değildir" diye ayırım yapmak, söz konusu olmamalıdır.
       Kimyasal silahları yok etmek için her başkana bir "Monica" bulamayacağımıza göre, işi, Birleşmiş Milletler marifetiyle çözmeyi denemek aklın gereğidir.



Yazara E-Posta: f.bila@milliyet.com.tr