Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta gösterdiği tepkiyi İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, birçok Türk yorumcuya göre daha makul karşıladı.
İsrail Cumhurbaşkanı, Erdoğan’ın paneli terketmesinden sonra çok hızlı bir şekilde durumu düzeltmeye yöneldi. Deneyimli bir lider olarak olayı kişiselleştirmedi, ülkesinin çıkarlarını ön planda tuttu ve Başbakan Erdoğan’ı aradı. Üzüntülerini iletti, sözlerinin Türkiye’yi ve Türk halkını hedef almadığını belirtti. Yüksek sesle konuşmasını duyulmama endişesine bağlayarak açıklamaya çalıştı. Nihayet, Türkiye ile çatışma istemediklerini, Davos’taki olayın ilişkileri etkilemeyeceğini, Başbakan Erdoğan’a saygı duyduğunu ve bu duygusunun da değişmeyeceğini ifade etti.
Peres’den sonra İsrail’in Ankara Büyükelçisi Levi de aynı tonda açıklamalar yaparak, tansiyonu düşürdü.
Hal böyleyken, Başbakan Erdoğan’ın tepkisi nedeniyle Türk-İsrail ve Türk-Amerikan ilişkilerinin tamir olmaz yara aldığını, Türkiye’nin büyük bedel ödemeye hazır olması gerektiğini savunmak, biraz kraldan çok kralcı bir tutum oluyor.

İsrail’in çıkarları
İsrail’in ulusal çıkarları, Türkiye ile ilişkilerini kesmesini değil güçlendirmesini gerektiriyor. Peres’ın tansiyonu düşürmeye yönelik çabası da bu gerçeği gösteriyor.
İsrail’in Ortadoğu’da ilişkisini güçlendirebileceği tek ülke Türkiye. Arap ülkeleriyle sorunu belli. İran’ı ise en büyük tehdit olarak görüyor. Bu durumda bölgenin büyük ve etkili ülkesi olarak Türkiye ile ilişkilerini kesmesinin bir faydası yok.
Türkiye de PKK’nın etkin hale gelmesi, Irak, Suriye gibi Arap ülkeleri ile İran tarafından desteklenmesi, Arap ülkelerinin bu konuya kayıtsız kalmaları sonucu, özellikle 1990’lardan sonra İsrail ile ilişkilerini ve işbirliğini geliştirmişti. Özellikle askeri alandaki yakın işbirliği bugün de sürüyor.
Türkiye’nin de İsrail’in de ilişkiyi bir çırpıda kesmeleri, ulusal çıkarlarına uygun düşecek bir tutum değil.
ABD açısından bakıldığında da durum farklı değil. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı, Davos’u “talihsiz” bir olay olarak niteledikten sonra, Türkiye’nin de İsrail’in de çok önemli iki müttefiki olduğunu açıkladı.
Washington da Irak, Afganistan, İran, İsrail-Filistin sorunları dururken Türkiye’yi yok sayamaz. Nitekim 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden sonra da kıyamet kopmadı. Kısa süre içinde ABD yeniden Ankara’nın kapısını çaldı.
Ülkeler arası ilişkilerin ulusal çıkarlara dayandığını unutmamak gerekiyor. Ulusal çıkarlar gerektirdiğinde her türlü kriz aşılabiliyor.

Ankara dengeleyebilir
Ankara bir süredir İsrail ile HAMAS arasında pozisyonunu dengelemeye yönelmişti. HAMAS’ın sözcüsü veya hamisi gibi yansıyan konumunu, merkeze taşımak istediğine ilişkin önemli mesajlar vermeye başlamıştı. Örneğin Dışişleri Bakanı Ali Babacan, HAMAS’ın Filistin’in siyasi yapısında yer almasını salık verirken, silahlı faaliyetlerden uzaklaşması mesajı yolluyordu.
Davos olayı bu yönelişi durdurmamalı. Ankara, HAMAS hamisi gibi davranmamalı. İsrail’i eleştirirken HAMAS’ı da eleştirebilmeli.
Ankara’nın savunduğu, “tek Filistin” ve “iki devletli çözüm” isabetlidir. Bu çözüme ulaşmak için İsrail’in de, HAMAS’ın da değişmesi şarttır. Türkiye, İsrail ile HAMAS arasında dengeli bir konumda durabilir.