Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Milliyet’in dünkü manşetinde iki önemli yazı vardı. Biri AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn’in, diğeri de anayasa uzmanı Prof. Dr. Andrew Arato’nın makaleleriydi.
Makalelerin ortak noktası AKP’ye “uzlaşma” önermeleriydi. Yaşananlara bakarak yaptıkları değerlendirmeler, AKP’nin bundan sonra AB ve anayasa konusunda atacağı adımları uzlaşmaya dayandırmaları isteğiydi.

Rehn’in yaptığı vurgu

Olli Rehn, “AB ile Türkiye’nin aynı kaderi paylaştığını” vurguladığı yazısında, Türkiye’nin reformlara devam etmesini istiyor.
Rehn’in AKP’ye tavsiye niteliğindeki makalesinde, AB yolunda ilerlemek için “yapıcı diyalog ve uzlaşı ruhu”nun önemi vurgulanıyordu.
Rehn şöyle diyordu:
“AB’ye yönelik reformlar konusunda geniş mutabakatın oluşturulması ve en hassas konuların kamuoyunda tartışılarak çözüme kavuşturulması büyük önem taşıyor.”
Rehn, ayrıca başta Kıbrıs olmak üzere Türkiye’nin taahhütlerini yerine getirmesini de istiyor.
Rehn, AB’nin demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayandığını da hatırlatıyor.
Geniş mutabakat, kamuoyunda tartışma, yapıcı diyalog ve uzlaşı ruhu önerileri yerinde bir yaklaşım kuşkusuz.
Ancak Rehn’in, AB’nin Türkiye’ye karşı taahhütlerini ve özellikle Kıbrıs konusunda uyguladığı çifte standardı da konu etmesi çok yerinde olurdu.
Keza, AB’nin temeli dediği “demokrasi ve hukukun üstünlüğü”nün laiklik olmadan yaşayamayacağına da değinmesi gerekirdi.
Türkiye, laik yapısını koruyup güçlendirmedikçe, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü de uzun vadede koruyamaz.
Rehn, bu gerçeğin de altını çizmeliydi...

Arato’nun yaklaşımı

Anayasa uzmanı Prof. Dr. Andrew Arato ise AKP’nin yeni anayasa girişimine yeniden yöneleceğini bildiği için önerilerini makalesinde sıralamıştı.
Arato, anayasa veya anayasa değişikliklerinin mutlaka en geniş uzlaşmayla yapılmasını öneriyor.
Arato’nun dikkat çeken bir önerisi de, “Ben olsaydım” diye başlıyor ve şöyle diyor:
“Yeni anayasada laikliğe ve cumhuriyetçiliğe daha net bir anlam verir, bir AKP taslağında gördüğüm gibi anayasanın değişmez hükümleri olmaktan çıkarmaya gayret etmezdim. Hatta bazı temel hakları da eklerdim.”
Arato’nun, değiştirilmesi teklif edilemez anayasa maddelerinin işlevini doğru okuduğu anlaşılıyor.
AKP’nin dolaylı yoldan laiklik ilkesini etkisiz kılacak anayasa değişikliklerine yönelmesinin yol açtığı sorunlar henüz tazeliğini koruyor. Bunlardan biri de AKP hakkında açılan kapatma davası...
Arato’nun yöntem olarak yaptığı öneri de isabetli.
Tıpkı 1995 ve 2001’de yapıldığı gibi çok partili uzlaşma komisyonlarının çalışması gerektiğini vurguluyor. Hatta, seçim barajının düşürülmesiyle, yeni seçim sonrasında oluşacak yeni parlamentoda diğer partilerin de temsil olanağı artacağından, böyle bir parlamento ile yeni anayasa veya anayasa değişikliğine gidilmesinin uzlaşı bakımından daha doğru olacağını savunuyor.
AKP “uzlaşma” önerileri üzerinde durmalı, bu gereksinmeyi ciddiye almalıdır.
Sadece parti varlığı ve din eksenli siyasi hedefler açısından yeni anayasa veya anayasa değişikliği yapmaya yönelmemelidir.