Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Tam bağımsızlık” tarihte kalmış bir kavram gibi görünse de Kaddafi’nin Libya’sı bu ilkenin önemini bir kez daha gösterdi.
Ortadoğu’da yaşanan halk hareketleri bir dönemin kapanmakta olduğunun işareti. Önce Tunus sonra Mısır, Libya’da, Yemen’de yaşananlar, diktatör egemenliğinin sonunu haber veriyor.

Çöken sistem
Ortadoğu’nun doğal kaynakları zengin, halkı fakir ve cahil, ülkelerinde Batı dünyasının yardımıyla kurulan diktatörlükler bir bir çöküyor. Demokrasinin yanından geçmeyen, halk iradesine dayalı ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık yerine, kişisel egemenliklere dayalı sistem tarihe karışıyor.
Ortadoğu halklarının on yıllarca diktatörlerin elinde ezilmelerine Batı ses çıkarmadı. Diktatörleri petrol akıttıkları sürece destekledi. Bu ülkelerin başına çöreklenen ve 30 yıl 40 yıl saltanat süren diktatörler de ulusal egemenlik ve ulusal çıkarları değil, kişisel ve ailesel çıkarlarını gözeterek, yeni sömürgeciliğin işbirlikçiliğini yaptılar.
İsviçre ve diğer Batı ülkelerinde ortaya çıkan milyarlarca doları bulan servetler, sistemin nasıl çalıştığını gözler önüne serdi.
Libya halkının tepesine çöreklenmiş Kaddafi’ye 42 yıllık saltanat yetmemiş görünüyor. Kaddafi, saltanatını sürdürmek için direniyor. Halkını böcek gibi gören, tebaa yerine bile koymayan Kaddafi, petrol için elini öpen Batılı liderlerin kendisini kurtaracaklarını sanıyordu. Ama Kaddafi’yi ilk satanlar da onlar oldu.

Tam bağımsızlık
“Tam bağımsızlık” son yıllarda gözden düşmüş bir ilkeydi. Günümüzün küreselleşmiş dünyasında yeri olmadığı kanısı yaygındı.
Oysa, sorun, uluslararası sözleşmelere imza atılması ve uluslararası kuruluşlara üye olunması, uluslararası hukukun ve mahkemelerin tanınmasıyla uluslararası yetkilerin tanınması, egemenliğin bazı alanlarda kısmen devredilmesi değil...
Sorun, halk iradesine, dolayısıyla demokrasiye, dolayısıyla ulusal egemenliğe dayanmayan diktatörlüklerin, ulusal çıkarlarını koruyacak bir bağımsızlığa değil, aksine Batı desteğine bağımlı iktidarlarıydı.
Ülkelerinin doğal kaynaklarını babalarının malı gibi istedikleri şekilde satıyor, bu gelirden halk değil kendisi, ailesi ve yakın çevresi zenginleşiyordu. Ortadoğu halkları şimdi bu sistemi yıkmak için ayağa kalkmış görünüyorlar.
Kaddafi ve benzeri diktatörlerin alışmadıkları bir durum. Bu nedenledir ki, olayı hazmetmekte zorlanıyor; kan dökmeden çekilmek yerine, kendi halkını imha etmekten geri durmayacaklarını söyleyebiliyorlar.
Berlusconi’nin elini öptüğü Kaddafi, “Sarkozy’ye para verdim, onu ben seçtirdim” diye diyet bekliyor. Oysa o da biliyor ki, Batılı ülkelerin liderleri, Libya halkından önce Libya petrolünü seviyorlar. Halk, diktatöre isyan edince durumu yoklayıp, gidici olanın arkasından en hızlı onlar çekiliyor.

Atatürk’ün ilkesi
Atatürk’ün neden “tam bağımsız”lık dediği şimdi daha iyi anlaşılıyor olmalı. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı neden TBMM eliyle yürüttüğü, neden cumhuriyet ilan ettiği, neden demokrasiyi hedeflediği, kurumlarını oluşturmaya çalıştığı, neden ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık diye direttiği, neden kendini padişah, halife ilan etmediği unutulmamalı.
Tarih Atatürk’ü doğruluyor; Ortadoğu’da yaşananların ortaya çıkardığı gerçek bu...