Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Halkımızın nazarındaki bizim itibarımız, onun sevgisi her şeyimizdir.” Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit, “Susmak artık mümkün değil” diye tepki gösterirken böyle diyordu. İntihar eden Deniz Kurmay Albay Berk Erden’in cenazesinde konuşan Yiğit, bugüne kadar suhuletle durmalarının nedeni olarak da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) halk nezdindeki itibarına verdikleri önemi gösterdi.
Yiğit’in de vurguladığı gibi, Türk halkı nezdinde en itibarlı, en güvenilir kurum hep TSK olmuştur. Yapılan bütün anketlerde birinci sırada yer almıştır. Ancak yapılan son bir ankette TSK’ya duyulan güvenin azaldığı kamuoyuna yansıtılmıştı.

İtibarın korunması
Kuşku yok ki, son dönemde yaşananlar, TSK ile ilgili olarak ortaya çıkan belgeler ve gündeme getirilen iddialar, bu kurumun halk nezdindeki yerini hırpalamış durumda.
TSK’ya olan güvenin aşağıya doğru inmesinin gösterdiği bir diğer sonuç da Genelkurmay’ın ortaya çıkan belgeler, iddialar ve iddianameler karşısında, kamuoyunu yeterince tatmin edemediği. Yaptığı savunmaların, açıklamaların, basın toplantılarının kamuoyundaki soru işaretlerini ortadan kaldıramadığı.

İki boyut
TSK’yla ilgili haberlerin ve iddiaların iki boyutu var. Birincisi, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, kâh Ankara’da eline boş lav silahı alarak, kâh sınır karakoluna giderek, kâh savaş gemisinin üzerine çıkarak yaptığı açıklamalarda vurguladığı gibi, TSK’ya karşı yürütülen bir asimetrik psikolojik harekât var. Bu harekâtın, Başbuğ’un açıklamalarına rağmen, TSK’yı yıpratma konusunda maalesef başarılı olduğu da görülüyor.
İkincisi ise ortaya çıkan darbe planları, gömülmüş silahlar, çok sayıda subayın tutuklanmış olması gibi kamuoyunda ciddi soru işaretleri uyandıran gelişmeler ve çok ciddi iddialar. Bu iddiaların bazıları da aylardır yargıda soruşturuluyor. Sonuçlanan tek önemli yargı süreci, askeri mahkeme tarafından Zir Vadisi’nde gömülü silahlar nedeniyle yargılanan bir yarbayın orduyla ilişkisinin kesilmesi ve 4.5 yıl hapis cezasına mahkûm edilmesi oldu. Askeri mahkemenin iddiaları sabit görmesi de askeri yargının güvenilirliliği bakımından olumlu, ancak, TSK açısından övünülecek bir durum değil.

Yiğit’in tavrı
Bir süredir Deniz Kuvvetleri’nin hedefte olduğu açık. Soruşturulması gereken ciddi iddiaların yanı sıra psikolojik harekât niteliği taşıyan girişimlerin olduğu da ortaya çıktı. Örneğin, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Eşref Uğur Yiğit’in vurguladıkları komutanlara yönelik suikast iddiaları gibi. Haftalarca bu iddialar gündemde tutuldu. Soruşturma kaynaklı haberler, yorumlar birbirini izledi. Ancak konu iddianamede yer almadı. Bu iddialara muhatap olan bazı denizci subaylar intihar ettiler. Deniz Kuvvetleri’nde intihar eden subay sayısı 7’ye çıktı.
Uzun süre sabırla bekleyen Deniz Kuvvetleri Komutanı Org. Yiğit, sonunda patladı. Personeline sahip çıkan bir konuşma yaptı. Suçlanan albayların kendisine suikast düzenlemek bir yana, önünde siper olacaklarını söyledi. Böylece o da, özellikle asılsız iddialarla suçlanan, karalanmaya çalışılan personelinin önünde siper oldu. Bu, komutana yakışan bir hareketti.

Yargının işlevi
Bu gelişmeler karşısında en titiz davranması gereken kurum yargıdır. Hukuk başlangıcı derslerinde öğretildiği gibi, hukuk; adalet, barış, güven, eşitlik ve özgürlük sağlar. Bu işlevi yerine getirmenin koşullarından biri yargının hızlı çalışması diğeri ise hazırlık soruşturmasının gizliliğinin sağlanmasıdır. Bunlar sağlanamadığı takdirde adalet gecikir ki, geç kalan adalet, telafisi imkânsız sonuçları çoktan doğurmuş olur.