Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yürürlüğe giren 3. Yargı Paketi’nin temel amacı Türk hukukunu, Avrupa Birliği hukukuna ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına yakınlaştırmaktı.
Bu amaçla tutuksuz yargılamanın esas alınması hükmünü güçlendiren, tutuklama yerine adli kontrol uygulamalarını çeşitlendiren bir düzenleme yapıldı.
Yargı paketi, özgürlükçü bir yaklaşımı esas alıyor. Savcı ve yargıçların da takdirlerine bırakılan alanlarda özgürlükçü anlayışla yorum yapmalarını öngörüyor.
Bu paketin hazırlanmasının temel gerekçesi, Türkiye’nin AİHM tarafından en sık mahkum edilen ülke olması.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin de değişik vesilelerle düzenlemenin amacını bu şekilde kamuoyuna açıkladı.
Bu paketin yürürlüğe girmesinden sonra Ergenekon, Balyoz gibi sanıkları uzun süredir tutuklu yargılanan davalarda tahliye beklentisi arttı.

Tutuklamanın zorlaştırılması
Değişiklikten önceki hükümler de tutuklamanın istisnai bir yöntem olarak uygulanmasını öngörüyordu. Ancak bu davalarda tutuklama esas, tutuksuz yargılama istisnai hale geldi.
Tutuklama kararının, katalog suçlar genellemesi içinde ve bir şablon gerekçeyle yapılması Türkiye’nin en çok eleştiri aldığı konu.
Bu eleştiriyi ortadan kaldırmak ve hukukumuzu Avrupa Birliği hukukuna yaklaştırmak için zaten mevcut olan hükmün uygulanmasını sağlamak için adli kontrol uygulamaları güçlendirildi ve yasa yapıcının amacının tutuksuz yargılamayı zorlaştırmak, tutuksuz yargılamayı yaygın hale getirmek olduğu da açıklandı.

Katalog suç yaklaşımı
Tutuklamada gerekçe olarak gösterilen bazı hükümler de bu amaçla değiştirildi.
Örneğin isnat edilen suç için öngörülen ceza, 3 yıl veya daha fazla hapis öngörüyorsa, adli kontrol önlemleri uygulanamıyordu. Yeni düzenleme ile bu sınır kaldırıldı.
Keza yeni hükümle, “tutuklanmayı gerektiren hallerin mevcudiyeti halinde bile” adli kontrol uygulamasına karar verilebileceği kabul edildi.
Bu düzenlemeler, yargıçların tutuklama yerine adli kontrol önlemi kararı vermelerini kolaylaştırıyor.
Eski hükmün “katalog suç” genellemesi içinde verdiği tutuklama kararlarının gerekçeleri de Avrupa Birliği hukukunda kabul görmüyor.
Bu genel yaklaşım içinde eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, “terör örgütü lideri” suçlamasıyla tutuklandı. Bu suçlama ve tutuklama kararı, hem iç hem dış kamuoyunda ve hukuk dünyasında yadırgandı.
Bu kez yapılan düzenleme, tutuklama veya tahliye talebinin reddiyle ilgili kararların somut gerekçelerinin yazılmasını öngörüyor. Şablon gerekçeleri yeterli bulmuyor. Bu açıdan yeni düzenlemenin Avrupa hukukuna daha yakın olduğu söylenebilir. Bu yakınlaşmanın uygulamaya yansıması da beklenir.

Milletvekillerinin durumu
Tutuklu milletvekillerinin durumu da Türkiye’nin eleştiri aldığı konuların başında geliyor.
CHP’den milletvekili seçilen Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın tutukluluk süreleri 4. yıla döndü. MHP’den milletvekili seçilen Engin Alan’ın da tutukluluk süresi 2 yıla yaklaşıyor. KCK davasından tutuklu BDP milletvekilleri de öyle. TBMM, 8 milletvekili eksikle çalışıyor.
Türkiye, bu durumu da izah etmekte zorlanıyor.
Milletvekilleri tutuklu olan partiler CHP, MHP ve BDP’nin, yargılanmaya bir itirazları yok. Talepleri, milletvekillerinin yasama faaliyetlerine katılması ve tutuksuz yargılanmalarına devam edilmesi.
Milletvekilleri konusunda tutuksuz yargılamayı öngören AİHM kararı bulunmasına karşın, 4 yıldır tutuklu yargılanmaları, Türkiye’yi dış dünyada zor duruma sokuyor.
Hürriyet’ten Sedat Ergin’in kamuoyuna duyurduğu gibi AİHM, “meşru beklenti hakkı” olarak ifade edilen bir haktan hareketle milletvekillerinin durumunu ayırıyor. Bir kişinin ilgili seçim kurullarınca milletvekili adaylığının kabul edilmesinin, aday ve seçmen açısından meşru beklenti hakkı doğurduğuna hükmediyor. Adaylığında sakınca görülmeyen kişilere oy vererek milletvekili seçen seçmenin seçtiği kişinin görevini yapmasına engel olunmasını bu hakla bağdaşmaz buluyor.
Bu yönüyle bakıldığında da milletvekillerinin tutuksuz yargılanmaları için AİHM içtihadı bulunduğu da söylenebilir.