Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gazeteciliğin kamusal bir hizmet olduğuna inanırım. Bu nedenle de yazarların köşelerinde kendilerinden söz etmelerini veya bağlı oldukları şirketin sorunlarını dile getirmelerini doğru bulmam. Köşelerin sağa sola saldırmak, polemik yaratmak için kullanılmasını da mesleğin kurallarına aykırı bulurum. Bunu okurun, halkın hakkının yenilmesi sayarım. Benim gözümde basın, halkın denetim organıdır. İletişim fakültelerindeki öğrencilerime de, gazetedeki stajyer muhabirlere de öğretmeye çalıştığım budur.
Milliyet’te 23 yılımı doldurdum. Kişisel olarak bir hakarete maruz kalmadıkça veya kurumla ilgili sorun kamusal nitelik taşımadıkça, kendimden, Aydın Doğan’dan, Milliyet’ten veya çatısı altında bulunduğumuz Doğan Grubu’ndan söz etmediğimi okurlarım bilir.
Bugün nadir olarak karşılaştığım istisnai bir durum söz konusu. Bu nedenle okurlarımın affına sığınarak, Aydın Doğan ve Doğan Grubu’ndan söz etmek zorundayım. Çünkü konu, kamusal bir nitelik kazanmış durumda.

Sessiz bir anlaşma
Aydın Doğan’la aramızda, birbirimize açıkça söylemediğimiz sessiz, zımni bir anlaşma vardır. Aydın Bey, vergi rekortmenleri açıklandığı zaman kendisini arayacağımı bilir. Aydın Doğan vergi şampiyonu olmamışsa, benim içim burulur. Aydın Bey bunu bilir. Liste açıklandığında Türkiye vergi şampiyonu olmuşsa, arar kutlarım. Eğer olmamışsa Aydın Bey beni arar ve o yıl neden vergi şampiyonu olmadığını gerekçeleriyle söyler. Benim şampiyonluk beklediğimi bilir. Ve sanki bana hesap vermesi gerekiyormuş gibi de detaylı biçimde anlatır. Aramızda böyle bir sessiz anlaşma vardır.

Vergi namustur
Maliye alanında doktora yapmış, eski bir denetim elemanıyım. Bir işadamı için verginin namus olduğu inancıyla, devlette görev yaptım. Bir denetim elemanı için de Hazine’den harcanmış veya Hazine’ye ödenmemiş kör kuruşun hesabını sormanın, kutsal bir görev olması gerektiğini savunurum. Vergilendirilmiş kazancın kutsal, vergilendirilmemiş kazancın da haram olduğuna inanırım.

Vergi terörü
Bu anlayış içinde Doğan Yayın Holding’e dün kesilen vergi cezası dikkatimi çekti. Doğan Yayın Holding’in vergi kaçakçısı olduğu suçlaması yapılmış ve inanılması zor bir ceza kesilmişti: 800 milyon TL.
Bir şirkete 800 milyon TL vergi cezası kesmek, o şirketi müsadere etmekle eşanlamlıdır. Başka bir deyişle, o şirkete el koymak anlamına gelir.
Cezanın niye kesildiğini araştırdığımda ortaya şu bilgiler çıktı:
Doğan Yayın Holding, hisselerinin yüzde 25’ini Almanya’nın Axel Springer Grubu’na satmış. Bu satıştan doğan vergiyi de ödemiş.
SPK’ya da verilen bilgilere göre satış süreci şöyle gelişmiş:
Doğan Yayın Holding, halka açık bir şirket olarak hisselerinin bir kısmını Axel Springer Grubu’na satmak üzere 11 Kasım 2006 tarihinde görüşmelere başladığını SPK’ya bildirmiş. Görüşmeler belli bir aşamaya geldiğinde 22 Aralık 2006 tarihinde SPK’ya bir bildirimde daha bulunarak satışın son aşamaya geldiğini, anlaşmak üzere oldukları bilgisini sunmuş. Ve nihayet 2 Ocak 2007 tarihinde, satışın gerçekleştiğini, hisselerin bu tarihte Axel Springer’e devredildiğini ve bedelinin de tahsil edildiğini SPK’ya bildirmiş.
Bu satıştan doğan vergiyi de Nisan 2007’de ödemiş...
İşlemler ticaret ve maliye hukukuna göre yerine getirilmiş.

O halde sorun ne?
Sorun şu: Bir vergi denetim elemanı bu işlemleri denetlemiş; Doğan Yayın Holding’e 800 milyon TL vergi cezası kesmiş.
Ve nedenini şöyle izah etmiş:
“Siz 2 Ocak 2007 tarihi itibariyle vergi ödemişsiniz ama bu vergi borcu, görüşmelere başladığınız 11 Kasım 2006 tarihi itibariyle doğmuştur. Bu durumda siz, vergi kaçakçılığı yapmış oluyorsunuz. Cezanız bu!”
Satış yapılmadan, bedeli tahsil edilmeden vergi borcunun doğması söz konusu olamaz. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre de hisse satışı, hisselerin devredildiği gün gerçekleşir. Vergi borcu da o gün itibariyle doğar. Görüşmeye başlanması, hisselerin satılacağı anlamına gelmez. Satılmamış hisse için vergi borcu doğmaz. Hisselerin devredildiği gün mevcut yasalar ne diyorsa ona göre vergi borcu doğar ve ödenir. Bu durumda Doğan Yayın Holding’in yasalara uygun biçimde gerçekleştirdiği ve vergisini ödediği bir işlem için “vergi kaçakçılığı”yla suçlanması, basın sektörünü ilgilendiren kamusal bir sorundur.
Bu durumda iki olasılık söz konusudur:
Ya vergi denetim elemanı, Doğan Grubu’nu batırmak için siyasi bir talimat almış ve suç olduğu halde kanunsuz emirle hareket etmiştir...
Ya da kraldan fazla kralcı bir tutumla iktidara yaranma çabası içindedir.
Her iki halde de yaptığı vergi denetimi değil, vergi terörüdür.