Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye ile ABD arasındaki görüşmelerin Washington’un beklediği süratle sonuçlanmaması Ankara’nın yoğurdu üfleyerek yemesinden kaynaklanıyor.
Birinci Körfez Savaşı’nda sütten ağzı yanan Ankara’nın böyle davranması ABD’yi elbette rahatsız ediyor.
ABD’nin Birinci Körfez Savaşı’ndaki muhatapları ile şimdiki muhatapları arasındaki farkı gözetmesi gerekiyor.
O dönemde Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile ABD Başkanı Bush arasındaki "samimiyet" devlet ve hukuk kurallarını aşan bir ilişki doğurmuştu. Cumhurbaşkanı Özal, daha ABD istemeden bekleneni yapıyor veya yapılması için baskı uyguluyordu. Buna karşın, Türkiye’yi tek başına yönetmesinin mümkün olmadığını, Anayasa’sı ve anayasal kurumlarıyla çatışınca anlamıştı.
Şimdi ise Çankaya’da Ahmet Necdet Sezer oturuyor. Sezer, dün soruları yanıtlarken, Özal’dan ne kadar farklı olduğunu gösterdi. Cumhurbaşkanı, yabancı asker bulundurma konusunda, Türkiye’nin önce ikinci bir BM kararı araması gerektiğini vurguladı. Bu ABD’nin hiç duymak istemediği bir mesajdı.
Ankara’da hem yöneticiler değişti, hem de Birinci Körfez Savaşı’ndan önemli dersler çıkarıldı. Bu derslerin başında, devletlerarası ilişkilerin telefonla verilen sözlerle yürütülmeyeceği, iki ciddi devletin her şeyi kağıda dökmeleri gerektiği geliyor. Müzakerelerin çetin geçmesinin nedeni bu.
ABD’de Başkan Bush, verdiği sözle Ankara’nın harekete geçmesini bekliyor. Ancak, Ankara, yazılı garantide ısrar ediyor.
DSP lideri Ecevit’in, bundan 13 yıl önce, Körfez krizi patladığında İstanbul Üniversitesi öğrencilerine yaptığı konuşma, dün internet sitelerinde yeniden yer almıştı. Ecevit’in o günkü saptamaları şöyle:
"Cumhurbaşkanı Özal, milletten yetki almadan tüm yetkileri kendinde toplayarak milletin sırtından çok tehlikeli bir kumar oynamıştır.
ABD’nin Irak’ı ortadan kaldıracağını; ABD’nin yanında gözü kapalı yer almakla ganimet sofrasından Türkiye’nin de pay kapacağını, ayrıca Avrupa Topluluğu kapılarının Türkiye’ye açılacağını, Kıbrıs’la ilgili baskıların üzerimizden kalkacağını ve Türkiye’nin geniş ekonomik olanaklara kavuşacağını sanmıştır. Fakat bunların hiçbirinin gerçekleşmeyeceği şimdiden belli oldu."
Türkiye’nin, o dönemde çıkardığı dersi Ecevit’in 13 yıl önceki bu sözleri özetliyor.
Halk arasında "bir koyup üç alma" olarak bilinen Özal’ın bu beklentilerinden hiçbiri gerçekleşmedi. Ne AB’nin kapıları açıldı, ne Kıbrıs konusunda baskılar azaldı, ne de Türkiye’nin ekonomik kayıpları karşılandı. Üstüne üstlük, Kuzey Irak’ta yaratılan boşluk Türkiye’nin 15 yılda ağır can ve maddi kayıplarına uğrayarak durdurabildiği ve hala tehdidi altında bulunduğu bir terör süreci yaşamasına neden oldu.
Bu gerçekler ortadayken ABD’nin, Türkiye’den gözü kapalı biçimde kendi yanında yer almasını, sözlü vaatlerle her türlü yardımı sağlamasını ve Kuzey Irak’ta askeri komuta ve hakimiyeti ABD’ye bırakmasını beklemesi hayalci bir yaklaşım.
Koşullar Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasını gerektirebilir, ama bu gözü kapalı değil, açık biçimde yapılacaktır.
Ankara’nın direnç göstermesi bu kez gözünü açık tutmak istemesinden kaynaklanmaktadır.