Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hikmet BİLA

ANAYASA Mahkemesi'nin Refah hakkındaki gerekçeli kararı, sanki yeni bir Anayasa... Manşetimizde ve iç sayfalarımızda kararın çok geniş bir özetini bulacaksınız. Aslında, tarihi bir belge olması nedeniyle gerekçeli kararı bu kadar geniş veriyoruz. Yoksa ki, Milliyet, Refah'ı kapatan kararın en önemli gerekçelerini, kapatma kararından sonraki günlerde ele geçirip yayınlamıştı. Okurlarımız, kapatma kararına esas olan 103. madde iptalini de, muhalif üyelerin gerekçelerini de çok önceden Fikret Bila'nın imzasıyla Milliyet'te okudular. Erbakan ve dört RP milletvekili ile Şükrü Karatepe'ye beş yıllık siyaset yasağını da Taha Akyol, gerekçeli karardan çok önce okurlarımıza duyurmuştu. Öncelik önemlidir. Geçen cumartesi Milliyet'in "Refah tarih oldu" manşetinin, ertesi gün diğer gazetelerde yeralması bu açıdan düşündürücü değil mi?
Gerekçeli karar, bundan sonra "temel başvuru belgesi" olarak, Türk siyaset ve hukuk anlayışına yön verecek. Laiklik, dokunulmazlık, siyasi partilerin işlevi, rejime yaklaşım ve daha birçok konuda adım atacak olanlar, bundan sonra, Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararını tekrar tekrar okuduktan sonra karar verme durumunda olacaklar.
Şimdi, eski RP'liler ne yapacak? "Yekvücut", "tekvücut" mesajları verilirken, ilk farklı ses Milliyet sayfalarındaki bir söyleşide yükseldi. Nilgün Cerrahoğlu'nun Pazar Sohbeti'ne katılan RP lider adaylarından Bülent Arınç, Refah'ın kapatılmasına kadar giden liderlik yanlışlarını saydı döktü. Tartışma sürüyor.

Susurluk Raporu'nun can alıcı noktaları, 68 - 71'inci sayfalarında gizliydi. Bir türlü açıklanmayan bu sayfalar saklandı, gizlendi ama muhabirimiz Aydın Hasan'dan kaçamadı. "İşte gizlenen darbe raporu" manşetiyle sunduğumuz haber, Haydar Aliyev'i devirmeyi amaçladığı öne sürülen darbe girişimini, MİT, CIA ve KGB bağlantılarını gözler önüne serdi. Bir dönem daha gün ışığına çıktı.
Susurluk olayının gizli kalmış bir yönünü de Tolga Şardan aydınlattı. Susurluk'ta bulunan silahların izini süren raporu elde eden arkadaşımız, 20 suikast silahının kayıp olduğunu belgeledi.
Mete Belovacıklı, Susurluk'tan kısa süre sonra, Aralık 1996'da Çankaya'da düzenlenen liderler zirvesinden bir haberi çekip çıkardı. Zirvede, Çatlı'nın ilişkilerinden Azeri darbesine kadar birçok bilgiye yer verilen bir MİT raporunun tartışıldığı bu haberle anlaşıldı. "3'üncü MİT Raporu" manşetimiz böyle yazıldı.

Başyazarımız Güneri Cıvaoğlu'nun her "Durum" programı bir sarsıntı yaratıyor. Türkiye'yi ilgilendiren her olayın uluslararası boyutlarıyla tartışıldığı bu programda geçen hafta önemli konuklar vardı. Saddam Hüseyin'in istihbarat generalinin söyledikleri, o gün Milliyet'in manşetindeydi. General, Saddam'ın bazı Türk siyasetçilerine rüşvet verdiğini öne sürüyordu.

Bütün okurlarımızın da bildiği basit bir gazetecilik kuralı vardır: Aldığınız bir haberi "çifte kontrol"dan geçirirsiniz. İki kez doğrulatırsınız. Mümkünse daha fazla sayıda kaynaktan doğrulatmanın da sakıncası yoktur. Doğruluğundan emin olduğunuz zaman da o haberi yayınlarsınız. Yoksa, her duyduğunuz haberi, doğrudur diye yazarsanız, altından kolay kalkamayacağınız bir sorumluluğu da üstlenmiş olursunuz. Doğrulatmadan yayınladığınız haberin kaynağının başbakan ya da cumhurbaşkanı olması bu gerçeği değiştirmez. Örneğin, "Alaattin Çakıcı yakalandı" diye bir manşet attınız. Ertesi gün bu haberin doğru olmadığı ortaya çıktı. "Ne yapalım bize bunu Başbakan söylemişti" deyip sorumluluğun altından sıyrılamazsınız.
Bazı meslektaşlarımız son günlerde bu tür gazetecilik gaflarını tekrarladıkları için, temel bir kuralı hatırlatma ihtiyacı duyduk.

Dünyanın en ciddi, en saygın gazete ve televizyonları, Türkiye'de güvenilir bir kaynak aradıkları zaman Milliyet'e başvuruyorlar. Bu da gururumuzu artırıyor. Özellikle Körfez kriziyle ilgili gelişmelerde "The Times" gazetesi, Milliyet'in haberlerinden alıntılar yaptı. Biri İngiliz diğeri Türk de olsa, gerçekçilik, ciddiyet ve güvenilirlik iki farklı gazetenin manşetinde buluşabiliyor. BM Genel Sekreteri Bağdat'a giderken 18 Şubat tarihli "The Guardian" gazetesinin manşeti şöyleydi: "Last chance for peace". Tesadüf aynı günkü Milliyet'in manşetinde de o ifadenin Türkçesi vardı: "Barışa son şans".
Bu tesadüfe ekleyecek başka söz bulamıyoruz.
İyi haftalar dileğiyle...


Yazara Email H.Bila@milliyet.com.tr