Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ben değil, bu soruyu gençliğe yönelik bir marka yaratmak amacıyla çalışan önemli bir GSM firması sordu gençlere. Bakın yanıtlar şöyle

Özgürlük ne demek

Gençlerin olmazsa olmazları arasında müzik de var.
Konsere gitmek ise ‘heyecanlandıran şeyler’ arasında sayılmış.

Televizyonu açın, bir süre haberleri izleyin, herkes gençler için en iyisini biliyor. En çok da yaşlılar. Sınavından, okulundan evlenme yaşına, kiminle evleneceğinden ne zaman çocuk yapması gerektiğine, ne dinleyeceğinden ne izleyeceğine, gireceği işten sofrada duracağı yere kadar gençlerin yapacakları belli. “Gençlerimiz, gençlerimiz” diye konuşan birtakım adamlar ve kadınlarla dolu her yer...
Peki gençler konuşuyor mu televizyonda? Nadiren. Onlardan genellikle üniversitelerine gelen konuşmacıları ne derlerse desinler alkışlamaları, otobüslere doluşup Okan Bayülgen ya da Beyaz’ın şovuna katılarak yeni albümünü tanıtan şarkıcılara el çırparak eşlik etmeleri, esprilere gülmeleri ve doğru yerde (davul atak yapınca) alkışlamaları bekleniyor. Seçim zamanlarında ‘politik’ olup meydanlarda kalabalık yaratır, oylarını da atarlarsa şahane işte. Daha ne olsun...
Hepsi üniversiteli olan bu gençler bana liseli gibi geliyor. Zaten sanırım ülkemizi yönetenler de ‘ileri liseli’ bir gençlik istiyor. Şimdilik 4+4+4... İleride hepsi birleşip 4+4+4+4+4. Sırayla...
Vodafone’un geçen yıl bu zamanlarda lanse ettiği gençlik markası Vodafone Freezone’un hedefi 26 yaşın altındaki bireyler. Yani gençler. Yıl boyu konserler düzenlendi, muhtelif etkinlikler yapıldı ve elbette gençler hep işin içinde oldu. Bu yüzden ellerindeki bilgiler ilgimi çekiyor.
Şimdi gençler ve özgürlük ilişkisini inceleyen bir araştırmadan ortaya karışık bilgiler veriyorum. Sırasız yani...
Gençleri heyecanlandıran şeyler neler? Özgürlük, tatil, dünya turu, karşı cins/aşk, futbol, konserler, yeni başlangıçlar...
Bir gencin olmazsa olmazları neler? Cep telefonu, bilgisayar/internet, alkol, futbol, kahve, müzik, sevgili, arkadaşlar, sohbet...
Peki gençleri heyecanlandıran şeyler arasında yer alan özgürlük veya özgür olmak ne demek? Gençler özgürlük deyince ne anlıyor? Sırayla...
İfade özgürlüğü. Gençler kendilerini ifade edebiliyor mu? Değişir. Yaşlıların canını sıkmadıkları sürece. Sıktıklarında başlarına fena şeyler geliyor.
Hiç kimse karşımadan bir şey yapmak. Buna izin veriliyor mu? Karışmayan var mı?
Kendi kararlarını almak. Kaç genç üniversitede kendi istediği bölümü seçebiliyor? Tercihlerini kendi arzularına göre yapabilenlerin kaçı istediği girebiliyor sınav sistemi yüzünden?
Bağımlı olmamak. Gençler pek çok sebepten ailelerine ekonomik açıdan bağımlı. O yüzden denileni yapmak durumundalar.
Birlikte hareket ederek bir şeyleri değiştirmek. Bunu yapanların sonu pek iyi olmuyor. Bunu hepimiz biliyoruz.
“Ne zaman özgürsünüz?” sorusuna yanıtlar popülerlik sırasına göre şöyle:
Seyahat ederken, ailemden uzaktayken, okulu kırdığımda, gelişigüzel takıldığımda, başka bir şehir ya da ülkede, evde yalnız başına oturduğumda (en hoşuma giden bu oldu), sınavlar bittiğinde, arkadaşlarımla tatile çıktığımda...
Evde yalnız başına oturduğunda özgür hissetmek demek, kafa dinliyorum demek. O noktada yani gençler. Peki onların hayatını derinden etkileyen kararları alanlar bu araştırmaları yaptırmıyor mu? Elbette yaptırıyorlar.
Ama konu gençler ya da onların istekleri değil ki, gençlerle ne yapılacağı... İtiraf ediyorum: Genç olmak istemezdim.
Bir de duyuru: Haftaya bugün Vodafone 15. Liselerarası Müzik Yarışması’nın finali var. Ben de orada olacağım, liseliler ne dinliyor diye yerinde görmek için. Notlarımı paylaşırım.

Haberin Devamı

Dergiler için alternatif ‘single’lara bahar planları” yazısı

Haberin Devamı

* Bir kilo pirzola, biraz sucuk, hellim peyniri, domates, biber ve salatalık malzeme, ihtiyaca göre rakı, bira ve kırmızı şarap alın. Pikniğe gidin. Mangalı (pardon barbeküyü) kurun. Bütün etleri pişirin, biberleri közleyin, ekose örtüyü serip sofrayı hazırlayın. Kadehleri doldurun. Sonra hepsini fakire fukaraya yedirin. Dönün eve, Türk filmi izleyerek uyuyun.
* Konsere gidin. Tek başınıza barda durup etrafı seyreder, içki alırken barmenle sosyalleşir, ayaküstü bazı tanıdıklarla selamlaşır eve dönersiniz. Kendinizi eğlenmiş gibi hissetmeniz işten değil. Flash TV izleyerek uyuyun.
* Hafta içi işten izin alıp adaya gidin. Güzel bir kaçamak, hava da güzel. Önce bütün gazeteleri tek tek okuyun. Bolca çay ve sigaranın ardından adayı turlamaya çıkın. Sonra sıkılıp yarı yolda panikle geri dönün. İlk vapurla koşa koşa eve gidin, tartışma programı izleyerek uyuyun.
* Cuma izin alın, ‘long weekend keyfi’ yapın. Daha önce tatile gittiğiniz yerlere gidin. Sağa sola bakının, bir-iki eski tanıdık, esnaf, garson falan görüp muhabbet ettikten sonra ilk uçakla eve dönün. “Behzat Ç.” izleyerek uyuyun.
* Bütün arkadaşlarınızı arka bahçenizde (hani hepimizin bir tane var ya) bir araya getirip parti yapın. Güzel müzikler, hafif içkiler ve atıştırmalıklar eşliğinde ‘keyifli’ bir akşam geçirin. Herkes gittikten
sonra daha önce izlememişcesine antilop yiyen timsahları izleyerek uyuyun.

Haberin Devamı

İTİRAF EDİYORUM

* Acaba “20’nci yüzyılın ikinci yarısında şarkıların bireysel sefaletimizdeki rolü” başlıklı bir yazı mı yazsam diye düşünmüyor değilim.
* Fiona Apple’ın 19 Haziran’da yayımlanacak yeni albümü “The Idler Wheel...”i merakla bekliyorum. Bence siz de bekleyin, ‘İyi bir şey geliyor’ hissi var bende.
* Rufus Wainwright’ın 23 Nisan’da yayımlanacak yeni albümünü de merakla bekliyorum. Klibinde Helena Bonham-Carter’ın oynadığı ilk single “Out Of The Game” şahane.
* Gazetemizin yeni mahallesi Çağlayan’da ‘Çorabının içine sigara paketi sıkıştıran adam’ görünce bir anda çocukluğuma döndüm. Böyle güzel geleneklerimiz ölüyor birer birer...

CUMARTESİ ALBÜMÜ

“Locked Down” Dr. John

Malcolm John Rebennack, Jr. ya da bilinen adıyla Dr. John’ı blues, rock, rhythm & blues tarzlarını sevenler zaten yıllardır tanıyor. Onlarca albümü, ilgi çekici bir kariyeri var. Ancak son albümünden iki yıl sonra yayımladığı “Locked Down” farklı. Üstat bu albümde son zamanlarda bar salonlarından arenalara geçiş yapan yeni nesil blues’cular The Black Keys ile haşır neşir. Albümün prodüktörü ikiliden Dan Auerbach. Sonuç harika. The Black Keys üyesinin esin kaynaklarından Dr. John’a yaptığı albümün ben falsosunu göremedim. Funk, blues, rock, soul ne ararsan var. Sound yeni ve klasiğin esaslı bir karışımı. Benim gibi bas melodilerine falan takık biriyseniz tam cennet. Cumartesiden başlayın dinlemeye, pazara kadar yolu var.