Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gizemli şarkıcı Lana Del Rey yeni albümü “Honeymoon” ile ara albümü “Ultraviolence”ın ardından yeniden kendine has dramatik romantizmin doruklarına tırmanıyor

New York’tan bildirmelerim devam ediyor. Salı günü gazetede, Brooklyn’deki Rough Trade’e gidip plakları karıştırdığımı yazmıştım. Yazmadığım şeylerden biri şuydu: Yer gök Lana Del Rey burada. Lana Del Rey sadece bir müzisyen ya da pop yıldızı değil, izinden gidilecek bir tür kahraman, rol modeli, moda ikonu olmuş durumda.

Oysa ev yapımı videolarıyla Youtube’u fetheden gizemli kadın 2012’de adı sanı bilinmeyen biriydi. Lizzy Grant adıyla yaptığı ilk albümü başarısız olmuştu ve Grant o yıl son atışını yapmaya hazırlanan biriydi.

Haberin Devamı

Hikayelerini hep imgelere dayanarak anlatmayı seviyor

“Born To Die” tutmasaydı muhtemelen zengin bir babanın yetenekli kızı olarak müziğe değil resme, sinemaya, tiyatroya, bir şeylere merak saracaktı ve şansını aramaya devam edecekti Elizabeth Grant.

Önceki şarkıcı karakteri (“persona” diyelim, Del Rey bu oyunları seven biri) “Lizzy Grant” tutmayınca 2012’de “Video Games”, “Blue Jeans”, “Summertime Sadness” gibi video destekli şarkılarla Lana Del Rey ortaya çıktı. Lana Del Rey özü elbette Grant’in kendisinde olan, yani orijinalliği şüphe götürmeyen ancak kurgusal bir karakter. 50’lerin ve 60’ların filmlerinde vücut bulan Amerikan kadını imgesine çokça odaklanıyor. Hikayelerini bu imgelere dayanarak anlatmayı seviyor.
O yılların arabaları, eşyaları, giyim kuşamı onun kullandığı araçlar.

“Born To Die” sonrasında atmosferiyle, müziğiyle, vokaliyle, tarzıyla yaşayan bir kült, bir tür tarz ve moda ikonu kabul edebiliriz Lana Del Rey’i.

Başlangıç günlerine geri döndü deniyor

2014 çıkışlı ikinci albümü “Ultraviolence”, The Black Keys gitaristi Dan Auerbach’ın prodüktörlüğüyle büyük beklenti yaratmıştı ancak bir “Born To Die” değildi. Sorun şu ki albüm iyiydi ama patlama yapacak bir hit yoktu. İşte bu yüzden “Honeymoon” için başlangıç günlerine geri döndü yorumları yapılıyor.

“Lana Del Rey yeni albümü için yas tutar gibi âşık oluyor” diye yazmış bir hayranı internetteki bir yorumun altına. Aynı ifade Rolling Stone’da da dikkatimi çekti. Daha doğru bir tanım bulamadım. Hakikaten aşkı yas gibi yaşamak tanımı bu albümü anlatıyor. Aşk böyle bir şey. Popo sallayarak da yaşayabiliyorsunuz ama yas tutar gibi âşık olmak da mümkün. Neticede hepsi aşk. En azından popüler müzik âleminde böyle.

Haberin Devamı

Ya nefret edersiniz ya da bayılırsınız

Albüme adını veren “Honeymoon”, özellikle “Freak”, “High By The Beach” Lana Del Rey’in en sevdiği “depresyondaki âşık”ın farklı yüzlerini ortaya koyuyor. Lana Del Rey’in aşka yaklaşımı beraber de olsa ayrı da olsa
o hep depresyonda ve ulaşılamaz seviyelerdeki karamsarlığıyla muhakkak sığınacak bir dram bulabiliyor.

14 şarkılık albüm 60 dakikalık yoğun ve duygusal bir yolculuk gibi. Sondaki “Don’t Let Me Be Misunderstood” cover’ı da ayrıca o kadar başarılı ki insan “Lana Del Reyleştirilmiş” başka şarkılar da duymak istiyor.

Lana Del Rey duyar duymaz tepki verdiğiniz biri. Ya nefret edersiniz ya da bayılırsınız. İlk albümde bayıldınız, üçüncü albümde sanırım yine bayılacaksınız.

Haberin Devamı

MASA ÜSTÜNDEN NOTLAR

HIGHER TRUTH- CHRIS CORNELL

Chris Cornell baştan sona akustik anlayışta kaydettiği bir albüm yaptığını zaten açıklamıştı. Ancak bir tür “unplugged” iş beklemeyin. Bu albümde akustik gitar var ama albüm hiç de akustik tınlamıyor. Tersine güzel kaydedilmiş bir country albümü gibi tınlıyor.

1989 - RYAN ADAMS

Taylor Swift’in son albümü “1989” müzik sektöründe yarattığı tartışmalarla da tanınıyor. Çok iyi eleştiriler alan bu albüm Spotify’da yok. Indie folk insanı, şarkıcı ve söz yazarı Adams’ın, Swift’in bütün albümünü cover’ladığı “1989”un bu versiyonu orijinalini sollamış. Ayrıca Spotify’da da var. Tavsiye ederim.