Metin Toker

Metin Toker

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Devrik İran Şahıyla, hepsi yayımlanmak üzere bir çok söyleşi yaptım. Bunların "resmi süre"si bir saat idi. Demeç faslı bazen daha erken biterdi. Kalan kısımda yazılmamak kaydıyla konuşmaya devam ettiğimiz oldu. Bir iki defa Şah daha uzun alakoydu; görüşmeyi gene o kayıtla sürdürdük. Bunların birinde Şaha babasının, Atatürk'e yaptığı tarihi ziyaretten yurduna Türkiye'deki reformları gerçekleştirmek amaçıyla döndüğünü hatırlattım. Oğlunun, bunlardan ikisine itiraz ettiği, Rıza Şahın da onlardan vazgeçtiği bilinirdi. Bunların biri alfabe, diğeri laisizmdi. Sebebini sordum.
Şah, "doğrudur" dedi. Alfabe değişikliğinin "kuşaklar arasında kopukluk", hatta "uçurum" yaratacağı endişesi kendisine hakimdi. Laisizme karşı çıkma sebebi daha ilginçti:
"Halkı müslüman bir ülkede ulemanın fetvası, iktidara sahip olanın işini kolaylaştırır. İktidarın sahibi kendisini böyle bir imkandan niçin mahrum etsin?"
Sonra, çok küçümseyici bir edayla ekledi:
"Bu ulemadan her fetvayı ya altının cazibesiyle, ya kılıçın tehdidiyle alırsınız!"
Şah ile son konuşmamızda ülkeyi terketmeye mecbur kalmasına tam iki hafta vardı. Artık her şey bitmişti. Şahın kendisi de: Tükenmiş bir kimseydi. Gene bir saatlik görüşmenin yirminci dakikasında söz tıkandı. Veda ettim. Kendisine söylenmek üzere hazırladığım lafı söylemeye yüreğim elvermeksizin.. Karşımda o kadar bitkin bir insan bulunmasaydı diyecektim ki: "Altına veya kılıça güvenecek yerde, ulemanın elindeki o çağdışı silahı, devleti Atatürk gibi laikleştirerek tarihe gömmek daha doğru bir davranış olmaz mıydı?"
Eğer 1,5 milyarlık İslamda tek laik devlet Türkiye ise bu, basiretli davranışı sadece Atatürk'ün göstermesi sayesindedir. O alemde eline böyle bir fırsat geçmiş başka herkes, Şahın "alaturka kurnazlık"ını tercih etmiştir. Uzağa gitmeye ne hacet: Bizde bile, "ulema sınıfı" yok edilmişken, Bakanlarını Said - i Nursinin elini öpmeye gönderen Menderes'ten siyasi miting kürsülerinde kendisine Kuran - ı kerim yollattırıp onu tam bir şov havası içinde öperek başına koyan Demirel'e; tarikatlarla içiçe Özal'dan hacı - hocayı o kılıklarında Başbakanlık konutunda ağırlamaya kalkacak kadar başı dönmüş Erbakan'a; ANAP'lı kadınları şeriat karşıtı gösterilere katılmaktan meneden Yılmaz'dan siyaseti dinin altında ilan eden Çiller'e, - hepsi, Cumhuriyet neslinden - "bizim yöneticilerimiz", hatta "tesbihli eli silahlı el"e tercih eden Evren Paşaya, niceleri derece derece aynı kafileye katılmamışlar mıdır? Laik devlet sadece onlara bırakılacak olursa..

İşte bundan dolayıdır ki "laik devlet"in 1,5 milyarlık İslamdaki "nadide çiçek" niteliğini bizim toplumumuzun bir an dahi aklından çıkarmaması, onu kollama ve koruma görevini gerçekte üstlenmiş memleketin sağlam kuvvetlerini yalnız bırakmamaya özen göstermesi çiçeğin ömrünü sürdürmesinin "olmazsa olmaz şart"ıdır.
Şimdi Amerika'dan yükselen "Daha fazla Müslüman liderin Atatürk'ü kendilerine model almalarını umalım" temennisine de fazla bel bağlamamak lazımdır. Amerika Müşerref'in Pakistanına muhtaç ve General sanki gergin bir ipin üzerinde: Radikal islamcı partiler ona karşı ve halkta derin bir Amerika düşmanlığı var. Softalar sokakta, protestocu halkın başında. Pakistan uleması ise cihad fetvasına katılıyor.
Yaa, keşke General Müşerref Atatürk'ü model alsa!. Ama General Ziya Ül - Hak'ın ABD ve İngiltere himayesinde 11 yıl sürmüş iktidarı sırasında değil midir ki Suudilerin parasıyla kurulmuş medreselerde Afganistan'a Sovyetlere karşı savaşsınlar diye gönderilmiş "mücahidler" yetiştirilmiştir? 25 bin medresede din uğrunda ölmeye ve öldürmeye hazır, huri dolu cennet özlemli tam 250 bin gözü dönmüş fanatik! O zaman ABD, General Ziya'ya "Atatürk'ü model alması"nı önermiyordu.
Laik Cumhuriyeti Türkler kurmuşlardır, onlar yaşatacaklardır.