PARİS
Her zaman söylerim: Gazeteciliğin yarısı şanstır. Fransa'ya bambaşka bir sebeple gelirken, - bunu kısa bir süre daha açıklamayalım -, bir Cumhurbaşkanı / Başbakan takışmasının - bunun için Le Monde "savaş" deyimini kullandı - üzerine düşeceğim hiç aklımda yoktu. Hele o düzeyde bir takışmanın, içeriği değişik de olsa, tam aynı sırada bizde patlaması şans tabağını ortası kaymaklı ekmek kadayıfına çevirdi. Türkiye'deki kavgada Ecevit'in Çankaya'yı CHP tarafından kuşatılmış ilan etmesinden - zavallı CHP kendisi muhtaç - ı himmet bir dede - daha komik ne olabilir diye düşünürken Chirac'ın adamları "Olaylara karışanlar günah çıkarsınlar; bu işi kapatalım, gitsin" diye harika bir formülü ortaya attılar. Bunun sonucu olarak Fransız gazeteleri Fransa Cumhurbaşkanını bir kilisenin günah çıkarma bölümünde gösteren karikatürlerle doldu. Başbakan partisinin sözcüsü Patrik Deveciyan'ın "Bir af kanunu ile meselenin üzerine sünger çekelim" teklifi ise Parlamentoda taraftar bulmadı. Hele genç milletvekilleri arasında hiç rağbet görmedi. Nasıl görebilirdi ki? Nitekim bunlardan vazgeçildi ama, ne yapacağız diye de kara kara düşünülüyor. Öyle ya, kazıkçı müteahhitlere el altından para karşılığı ballı ihaleler veren, bizdeki gibi, fakir Ergun Göknel değil ki.. Koca Cumhurbaşkanı. Bundan dolayı mesele daha geniş ufuklara açılıyor. Önümüzdeki Cumhurbaşkanı adayları listesinde sağın ve solun resmi adayları olarak "demirbaş Chirac" ile Jospin görünmezlerse, kimse pek şaşmamalıdır. Halkın bu demirbaşlardan bıkması bir yana, sistemin çürümesinde en büyük payın onlara yüklendiği, son kavgada büsbütün ortaya çıktı.
Şimdi iki yönlü yolsuzluğun delilini oluşturan "kayıp kaset" aranıyor. Maliye Bakanlığındaki özel Bakan odasında bulunamadı. Eski Bakanın evinde ve bürosunda çıkmadı. Kaset karşılığı müşterisi modacı Karl Lagerfeld'in vergi borcundan milyonlar düşürten avukatında da yoktu. Şeytan aldı götürdü. Bir defa da Chirac veya Jospin'in - biri Cumhurbaşkanı, öteki Başbakan - yataklarının altına mı bakılacak, acaba? İş, içinden çıkılmaz hale geliyor.
Bu demirbaşlardan nasıl kurtulunacak?
* * *
Bu alanda Türkiye'deki tecrübelerin Fransızlara ümit vermesi biraz güç. Çünkü Türkiye, demirbaşlarından kurtulamadıysa da "klasikler"in yanına "modernler"i getirebildi. İki klasiğin adı kırk seneden beri duyulur ve kendileri bilinirken iki modern, "post - 1980" döneminin ürünleri.
Ama al birilerini, vur ötekilere!
Böyle bir tecrübe, başkalarına nasıl salık verilir?
Yazara E-Posta: m.toker@milliyet.com.tr