Kullanılan araç ve gereçleri, tabii silahları da - hepsi yabancı yapısı; zaten onlar veriyorlar - ekrandan silerseniz - bu, artık bilgisayarla kabil - televizyonda seyrettiğimiz Afganistan olayları sanki Cecil B. de Mille'in Bedir ve Uhud savaşlarını konu alan bir filminin parçaları. Taliban elhak, 21. yüzyılın Afganistan'ını 7. yüzyılın Arabistan'ına çevirmede tam başarıya ulaşmıştır. İnsanları aynı, kılıklar aynı, kadınların örtünmeleri/erkeklerin sakalları aynı, ülkenin hali aynı. İki taraf - Taliban ile Kuzey İttifakı güçleri - birbirleriyle, her halde 7. yüzyıl Araplarının Bedir ve Uhud'ta birbirleriyle savaştıkları gibi savaşıyorlar.
Ama, her şeye karşı gelinse bile takvime karşı gelinemeyeceği - yahut, ona karşı fazla direnilemeyeceği - şuradan bellidir ki "tutucuların iktidarı" ilk fiskede yerle bir edilmiştir. O, yerle bir edilmiştir de geriye kalan "21. yüzyılın perişan ülkesi" ne olacaktır, onu hiç kimse bilmemektedir. Çünkü Taliban ülkeyi, bugün Kuzey İttifakı diye bilinen güçün elinden kurtarmıştı. Şimdi Kuzey İttifakı diye bilinen güç daha berbat edilmiş aynı ülkeyi Taliban'ın elinden kurtarıyor.
Peki, Afganistan'ı kurtarıcılardan kim kurtaracaktır? Onu hiç kimse bilmiyor. Asıl, Afganlar ne istiyorlar? Onu da hiç kimse bilmediği gibi ona pek kimsenin aldırdığı da yok. Herkes, Afganistan'a bir şekil vermenin peşinde: Bizim, Ecevit'imize kadar.
Söze "Biz höt deyince Taliban yelkenleri suya indirdi!" diye başladı. Sonra, "Devleti oraya bizim götüreceğimizi" söyledi, hatta onlara hep "ağabeylik" ettiğimizi hatırlattı, Atatürk'lü eski güzel günleri anlattı. Bu, Türkiye'de nasıl geçineceklerini bilemez haldeki bazı "öğretmenler ile sağlık personeli"mizin kalplerini tatlı tatlı çarptırtmaya onlara "Afganistan'da bol maaşlı görev rüyaları" gördürtmeye yetti. Bunlar "nereye başvuracakları"nı aramaya başladılar bile.. Milli Eğitim Bakanımız ise Köy Enstitülerini Afganistan'da açıyor!
Hazırlık halindeki başkaları, kriz yüzünden - hatta onun öncesinde - işsiz kalmış müteahhitlerimizdir. "Afganistan'ın yeniden inşaası" için Amerikalıların ve Japonların öncülüğünde Washington'da yapılan toplantıya gözlerini dikmişlerdir: Payımıza ne düşeceğini öğrenmek için..
Halbuki Washington'daki toplantı "kimin payına ne düşeceği"ni tesbit için değil, o işe kimin ne katkıda bulunacağını, - yani, kaç para taahhüt edeceğini, kaç para vereceğini - öğrenmek içindir.
Tam, "kasap et, koyun can derdinde" durumu ve "iflah olmaz Ecevit" horoz şekeri dağıtmaya başlamıştır bile..
Fakat "Afganistan'ı vesile bilip" Batı tarafından asıl otopsi masasına yatırılan "Bugünkü İslam"dır. Geçenlerde ünlü Le Monde gazetesi hiç bir zaman, "11 Eylülden sonra" olduğu kadar İslam hakkında çok makale veya kitap yazılmadığını, araştırma yapılmadığını belirtiyordu. Zaten gazetenin kendi sütunları da bunun delilidir. Herkes İslamın niçin bugün terörün belli başlı bataklıklarından biri haline geldiğini bulup öğrenmenin peşinde.. O İslam ki aslında bunun tam aksini yaymak için dünyaya gönderilmiştir.
Gösterilen sebeplerin başında İslamın, kendi kendisini yenileyememesi sonuçu kendi kütlelerine daha iyi bir hayat verememesi geliyor. Bunun asıl sorumlusu "yöneticiler", kendilerini temize çıkarmak için kütlelere, el altından veya açıkça, sorumlu diye "yabancı"ları, "kafir"leri, "toplumu modernleştirmek isteyenler"i göstermektedirler. Sadece "iyi bir hayat"tan değil "iyi bir eğitim ve öğrenimden mahrum" bu kütleler de "Cihad!" diye ayaklanmaktadırlar. İşin garibi şudur ki onların başına "Bin Ladin gibi milyoner çocukları veya "İkiz Kuleler"e saldıranlar gibi okumuş fanatikler geçmektedir.
* * *
Sana bin şükürler olsun, sevgili Atatürk, ulu önder.