Cumhuriyet Türkiyesinin bir gerçeğini, kelimeleri son derece ustalıkla kullanarak ifade etmiş bir Silahlı Kuvvetler mensubunu, pırıltılı bir denizciyi,
Oramiral Güven Erkaya'yı son yolculuğuna uğurladığımız şu sırada hatırlama vesilesi bulmamız iyi olmuştur.
Bu gerçek, Cumhuriyet Türkiyesinin vazgeçilmez değerlerini "koruma ve kollama"da Silahlı Kuvvetlerle silahsız kuvvetlerin aynı görevi ortaklaşa taşıdıklarıdır.
Burada
Silahlı Kuvvetler büyük
S ve büyük
K, silahsız kuvvetler ise küçük
s ve küçük
k ile yazılmışlarsa bunun sebebi birinciyle belli bir örgütün,
Ordunun - veya Askerin - kastedilmesidir. İkinciyle mütecanis olmayan, ancak güçünü o değerlere sarsılmaz inançından, hatta imanından alan, ne var ki
harekete geçmesi yavaş bir kütle murat edilmektedir.
Oramiral Erkaya 28 Şubata giden buhranlı günlerde şöyle demiştir: "Toplum büyük bir atalet içinde. Herkeste, işler çok daha kötüye giderse
Silahlı Kuvvetler bu işi çözer rahatlığı var. Ama siyasi sorunların da çözümünü
Silahlı Kuvvetlerden beklememek gerekir. Bu defa işi
silahsız kuvvetler halletmeli".
Nitekim o buhran bir
"Silahlı Kuvvetler operasyonu" ile değil,
silahsız kuvvetlerin vaziyet almasıyla halledilmiştir ama hareketi ateşleyen gene de
Silahlı Kuvvetler olmuştur.
İki düşman: Yolsuzluk ve Yoksulluk
Bugün dünyadaki elliden fazla
"halkı müslüman ülke" arasında sadece bir tanesinin
demokratik ve laik bir devlete sahip olması tesadüf değildir. Ne
Kopenhag'ta Avrupalılar bunu tehlikeye sokacak bir kriter ortaya koymuşlardır, ne de, koymuş olsalardı
Türkiye'den buna uyması beklenirdi. Türkiye'de
Silahlı Kuvvetlerin irtica karşısında bulunmaları elbette esaslı bir unsurdur. Ama başka bir çok ülkede de aynı durum vardır; oralarda,
Ordu istediği halde devletin nitelikleri arasından
İslam çıkarılamamaktadır. Çünkü irticanın temsilcileri halkı derhal sokağa dökmekle iktidarı tehdit etmektedirler. Böyle bir niyetle
Pakistan'da iş başına gelen
General Müşerref daha ilk denemelerinin sonunda pısmıştır.
Niçin?
Aynı zamanda kendisine hedef diye ilan ettiği iki düşmana karşı da çaresiz kalmıştır da, ondan: Yolsuzluk ve yoksulluk. Bunlarla gereği gibi mücadele edilmediği takdirde silahsız kuvvetleri
"laik ve demokratik toplum örgütleri" halinde devletin bu niteliklerini korumak üzere mücadele alanına sürmek kolay olmamaktadır.
Milli Selamet gibi,
Refah gibi partiler seçimlerde bu
"karşı silah"ı kullanarak aslında hak etmedikleri, kendilerinin olmayan oyları kapmışlar, sonra da dişlerini göstermişlerdir.
Doğrudur,
Kopenhag kriterlerinin bir siyasi kanadı vardır ama onun kadar önemli bir de ekonomik kanadı vardır ve onda
"Kara para, yolsuzluk, rüşvet gibi yasadışı ekonomik uygulamalara karşı yaptırım güçü etkili yapılanma" istenmektedir. Bu kriterleri bir asker düşmanlığı için kullanmaya kalkan sağlı sollu çevreler o fasıldan hiç bahsetmemektedirler. Ebediyete uğurladığımız pırıltılı asker Erkaya'nın "silahsız kuvvetler doktrini" bu görevi de içermekteydi.
* * *
Kopenhag Kriterlerinden ve onların gerçek içeriğinden daha çok bahsedilecektir.
Yazara E-Posta: m.toker@milliyet.com.tr