Nil Kural

Nil Kural

nil.kural@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İsveç topraklarının polisiye öyküler konusunda verimli olduğunu, dünyaca ünlü polisiye yazarı Henning Mankell’den biliyoruz. Stieg Larsson imzalı “Millennium Üçlemesi” de Mankell polisiyeleri gibi “Kim kimi öldürmüş?” olay örgüsüne yüz vermiyor ve sistemi, tarihi işin içine katan, sosyal mevzuları atlamıyor. Üstelik bunları buz gibi bir atmosferle birleştiriyor.
Stieg Larsson’un ölümünden sonra yayımlanan üçleme, polisiye sevenler tarafından kısa sürede tutuldu. İlk kitabı “Ejderha Dövmeli Kız”ın sinema uyarlaması da aynı şekilde gösterildiği yerlerde çok ses getirdi. İsveç yapımı filmin ünü kısa sürede ülkenin, hatta Avrupa’nın sınırlarını bile aştı. Şu anda Hollywood’da ünlü yönetmen David Fincher harıl harıl yeniden çevrim üzerinde çalışıyor.
2,5 saatlik filmin öyküsü oldukça dallı budaklı. Mikael adlı bağımsız bir gazetecinin bir haberi yalanlanır, dolayısıyla itibarı sarsılır. Ama zengin bir sanayici olan Henrik Vanger gazetecinin araştırma gücüne güvenir ve onu özel bir konu için tutar. Vanger’in çok düşkün olduğu yeğeni Harriet yıllar önce kaybolmuştur ve ipuçları Harriet’in aileden biri tarafından öldürüldüğüne işaret edtmektedir. Mikael bu işi çözmeye çalışır.

Haberin Devamı

Ünlü İsveç polisiyesi vizyonda


Komplosu çok sağlam
Orijinal adı “Kadınlardan Nefret Eden Adamlar” olan roman ve filmin lokomotifi ise ejderha dövmeli Lisbeth Salander karakteri. Lisbeth işe Mikael’i araştırmakla başlıyor, sonra Harriet araştırmasına dahil oluyor.
Orijinal adının ima ettiği gibi aslında film temelde, kadınlardan nefret eden adamlarla ilgileniyor. Hem Lisbeth’in kişisel öyküsü hem de Harriet’ın kayboluşu, kadınların toplumda gördükleri davranışla alakalı. Ancak filmin didiklediği tek tema bu değil. Naziler üzerinden ırkçılık, kapitalizmin getirdiği yozlaşma gibi birçok konu filmin olay örgüsünden aralara sızılıyor.
Film uzun süresine rağmen merakınızı ayakta tutan, akılda yer edecek kadar güçlü, Salander başta olmak üzere derin karakterlere sahip, komplosu çok sağlam, dört dörtlük bir polisiye. Üçlemenin ikinci ve üçüncü kitabı da aynı ekiple uyarlandı, belki Türkiye’ye de uğrarlar.

Haberin Devamı

Borçlardan kurtulmak için porno
Clerks”, “Chasing Amy” ve “Dogma” filmleriyle geniş bir hayran kitlesi edinen yönetmen Kevin Smith’in kendine has mizah tarzını sevenler, yeni filmi “Garip Bir Aşk Öyküsü / Zack and Miri Make a Porno”yu sevinçle karşılayacaklar.
Filmin iki ana karakteri Zack (Seth Rogen) ve Miri (Elizabeth Banks), aynı evi paylaşan iki eski arkadaş. Faturalarını ödeyemedikleri için elektrikleri, suları kesiliyor. Okulun mezunlar toplantısında tanıştıkları bir porno yıldızı, bu borç batağından çıkabilmek için onlara bir fikir veriyor: Bir porno çekmek...

Periler ve insanlar
Disney stüdyolarının yeni çocuk animasyonu “Tinker Bell ve Peri Kurtaran / Tinker Bell and the Great Fairy Rescue”da, Tinker Bell, Lizzy adlı bir kızla tanışıyor ve dost oluyor. Ancak Lizzy’nin bilim meraklısı babasının Tinker Bell’in varlığını keşfetmesi, perilerin dünyasını tehlikeye atıyor.
Sadece Türkçe dublajlı kopyalarla gösterime girecek filmin seslendirme kadrosunda Gülben
Ergen ve Ayşe Arman da var.

Haberin Devamı

Şeytan asansörde
Kariyeri yerlere çakılan yönetmen M. Night Shyamalan, doğaüstü gerilim filmi “Şeytan / Devil”ın öyküsünü yazan isim olarak karşımıza çıkıyor. John Erick Dowdle ve Drew Dowdle’nın yönettiği filmin çıkış fikri basit... Bir şirketin asansörüne, çeşitli sosyal sınıflarından iki kadın ve üç adam biniyor ve asansör bozuluyor. Filmin başındaki dış sesin ifade ettiği gibi bunlardan birinin bizzat şeytan olduğunu biliyoruz. Şeytanın varlığı dolayısıyla asansördekiler birbirlerine şiddet uygulamaya başlıyor. Binanın güvenlik görevlerinden biri asansörde şeytan olduğunu anlıyor. Ama işe profesyonel olarak yaklaşan diğer insanlara sözünü dinletemiyor.
Eskiden filmlerdeki muhafazakar mesajlar saklı olurdu, düşündükçe, didikledikçe ortaya çıkardı. “Şeytan” gibi filmlere bakarsak, artık bu mesajlar ayan beyan ortada. Filme göre cüzdan çalan bile en feci sonu hak eden bir günahkar... Muhafazakar, İncil kökenli mesajlar bombardımanı olarak ilerleyen filmin bu yapısı onu gerilimden uzaklaştırıp absürdlüğe taşıyor.

Irak’tan Türkiye’ye
Zincirbozan” filminin yönetmeni Atıl İnaç’ın yeni filmi “Büyük Oyun”, Kuzey Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı bir köyde başlıyor. Bir gün ABD askerleri köyü basıyor. Köyden tek kurtulan Cennet adında bir genç kız oluyor. Bir anda kimsesi kalmayan Cennet, çareyi Kerkük’teki abisinin yanına gitmekte buluyor. Ancak abisinin yaralanıp, Türkiye’ye nakledildiğini öğreniyor. Bu kez Cennet tehlikeli yollardan Türkiye’ye doğru bir yolculuğa çıkıyor. Filmde Suzan Genç, Selen Uçer, Serdal Genç ve İmat Kasapoğlu rol alıyor.

Müzik ruhun gıdası
Yönetmen Radu Mihaileanu’yu Türkiye’de vizyona girmiş “Va, vis et deviens / Bir Şans Daha”dan hatırlıyoruz. Nisanda İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi olarak izleyici karşısına çıkan yeni filmi “Paris’te Son Konser / The Concert”de 30 yıl önce, Bolşoy orkestrasının “maestro” lakaplı şefi Andrei, Yahudi müzisyenleri işe aldığı için kovulur. Hayatını Bolşoy’da temizlikçilik yaparak kazanan Andrei, Bolşoy orkestrasının Paris’te konser vereceğini öğrenir. Onların yerine eski orkestrayla Paris’te çalmaya karar verir. Film yurtdışında oldukça iyi eleştiriler aldı.

Altı Goya ödüllü film
İspanyol sinemasının önemli ödülü Goya’larda 2009 yılında En İyi Film ve En İyi Yönetmen’in de dahil olduğu altı ödül kazanan “Camino”, 11 yaşındaki bir kızın öyküsünü anlatıyor. Camino adındaki kıza kanser teşhisi konuyor. Film de, Camino’nun mücadele sürecini anlatıyor. Javier Fesser’ın yönettiği filmin öyküsü, 1980’lerde yaşanan gerçek bir olaya dayanıyor.