Nil Kural

Nil Kural

nil.kural@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ümit Ünal, dün MUBI üzerinden izleyiciyle buluşan filmi “Aşk, Büyü vs.”nin kahramanlarının hayatlarında aşk adına son bir şans yakaladığını söylüyor ve “Benim şanslı kahramanlarım dışında aşkını, arzusunu yaşayamayacak milyonlarca insan var ülkede. Önlerinde sınıfsal, ahlaki vb. yüzlerce engel var” diyorÜmit Ünal, dün MUBI üzerinden izleyiciyle buluşan filmi “Aşk, Büyü vs.”nin kahramanlarının hayatlarında aşk adına son bir şans yakaladığını söylüyor ve “Benim şanslı kahramanlarım dışında aşkını, arzusunu yaşayamayacak milyonlarca insan var ülkede. Önlerinde sınıfsal, ahlaki vb. yüzlerce engel var” diyor.

Haberin Devamı

Zor olan engellere rağmen özgürleşmek

Ümit Ünal’ın geçen yıl İstanbul Film Festivali’nin ulusal yarışmasına En İyi Film, En İyi Senaryo ve En İyi Kadın Oyuncu (Selen Uçer ve Ece Dizdar) ödülleri kazanan filmi “Aşk, Büyü vs.”, dün dijital platform MUBI üzerinden izleyicilerle buluştu. 20 yıl önce büyük bir aşk yaşadığı Reyhan’ı unutamayan Eren’in onu bulması ve iki âşığın yüzleşmesini konu alan bu etkileyici film, güçlü diyalog ve oyuncularının performanslarının yanı sıra sınıf ve cinsel kimlikle ilgili temalarını işleyişiyle Türkiye sinemasında özel bir yer buldu. “Aşk, Büyü vs.”i Ünal ile konuştuk.

Eren ve Reyhan’ın hikâyesi ilhamını Büyükada’dan mı aldı?

Son bir yıldır yurt dışındayım ama 2016’dan itibaren Büyükada’da yaşadım. Her gün uzun yürüyüşlere çıkıyordum, hikâye orada şekillendi. Büyükada’da bir gün içinde geçen bir hikâye hayal ettim. Ada çok güzel, çok sinemasal bir mekân, İstanbul’un en özel yerlerinden biri. Hikâye için de kahramanın yıllar sonra döneceği, uzakta ufak bir şehir gibi, kapalı bir yer gerekiyordu. Benim filmlerimi bilenler, bu filmin temasını tanıdık bulabilir. Sınırlı bir mekânda bir araya gelmiş insanları bir hesaplaşmayla baş başa bırakmayı, onlara geçmişlerini, inançlarını sorgulatmayı seviyorum. Bir “aşk büyüsü” imkânsız bir aşkı yeniden canlandırabilir mi, büyü gerçek olabilir mi, peki aşk ne kadar gerçek? Böyle sorulardan yola çıktım. Diğer filmlerimde de gözlenebilecek sınıfsal çatışmalar bu filmin de iskeletini oluşturdu.

Haberin Devamı

Zor olan engellere rağmen özgürleşmek

Türkiye’deki tutuculuk sizin için önemli bir konu muydu?

Türkiye’de cinsellik konusunda çok büyük bir tutuculuk var. Aslına bakarsanız buna tutuculuk demek yetmez, büyük bir ikiyüzlülük söz konusu. Baskıcı, nobran, zehirli bir erkeklik anlayışı kadınlara, eşcinsellere, translara, ayrıca erkeklerin kendisine de hayatı zehir ediyor. Aynı zamanda dev bir cehalet, bilgisizlik ve bundan doğan korkular var. Bu ülkede cinsellik hayatımızın ortasına oturmuş kocaman bir fil hepimiz onu görmezden gelmeye, gizli köşelerde yarım, eksik cinselliğimizi yaşamaya sonra da her şeyi bir ‘namus’ perdesinin altına saklamaya çalışıyoruz. Bu toplumun hemen hemen her kesimi için geçerli.

Filmin finalinin umutlu olmasından yola çıkarak karakterlerinizin 2021’de akıbetlerinin 20 yıl öncesine göre değiştiğini düşünüyor musunuz?

Reyhan ve Eren, Eren’in anne babasının ölümü ve baskının ortadan kalkması yüzünden hayatta son bir fırsat yakalıyorlar. Filmin finalini açık uçlu bıraktım, bundan sonra ne olur ben de bilmiyorum. Belki birlikte olacaklar, mutlu olacaklar, belki de olamayacaklar... Ama benim şanslı kahramanlarım dışında aşkını, arzusunu yaşayamayacak milyonlarca insan var ülkede. Önlerinde sınıfsal, ahlaki vb. yüzlerce engel var. Bir de sanırım Reyhan ve Eren’in de zor aşacağı, temel mesele şu: Eren’in yemek sahnesinde dile getirdiği duygu: “Nefret ediyordum kendimden. Tiksiniyordum. İnsanı kendinden nefret ettiriyorlar, anan baban, herkes... İçine işliyor, pis bir koku gibi yerleşiyor...” O kokudan kurtulmak, sadece toplumsal baskıdan değil, kendi içinde özgürleşmek en zoru. Reyhan ve Eren bunu başarabilecekler mi, asıl dert o.

Haberin Devamı

Filmin adında da olan büyü konusunun yanı sıra komplo teorilerine inanan bir karakter de var. Bu iki konuyu açıklayamadığı dünyayla böyle başa çıkan insanların artmasından mı yola çıkarak dahil etmek istediniz?

Her yerde söylüyorum benim doğaüstü inançlarım yok. Büyüye, fala falan inanmam. Filmlerimde metafizik konulara, kahramanlarımın (ve seyircinin) inançlarını zorlamayı, sorgulamayı sevdiğim için yer veriyorum. Ama sadece ülkemizde değil tüm dünyada aklın ve bilimin yerini bir tür yeni doğaüstü inanışı alıyor. Cehalet ve çaresizlik insanları saçma sapan yerlere sürüklüyor.

Belalar neden Reyhan’ı buluyor?

Yeşilçam’ın fakir ile zengin aşkı kalıbına kuir bir bakış getirme gibi fikir var mıydı aklınızda? Aşıkların başına gelenlerde LGBTİ kimliğinin mi yoksa sınıf farkının mı daha etkili olduğunu düşünüyorsunuz?

Filmin ilk çıkışında, galiba Antalya Film Festivali sırasında bir röportajda “Bu film Yeşilçam melodramlarının modern bir yorumu” gibi bir şey söyledim, sonrasında bu, filmin temel fikri gibi anlaşıldı. Bir sahnede Reyhan şöyle diyor: “Zengin kız fakir… kıza tutulur. Melodramın kralı.” Aslında Yeşilçam göndermesi benim için bu kadar. Başlarına gelen felakette cinsel kimlikleri ve sınıfsal farkları çok iç içe. Ama şunun altını da çizmek lazım, Eren zengin aileden gelen biri olarak bir parça daha kolay atlatmış. En azından maddi anlamda hayatı mahvolmamış. Ama Reyhan’ın hayatından 20 yıl çalınmış bu aşk yüzünden. Çok daha başka bir insan olabilecek potansiyele sahipken hayatı darmadağın olmuş. Filmde “Bu ilişkide neden bütün belalar beni buluyor?” diyor. Sebebini biz dışarıdan izleyenler olarak gayet iyi biliyoruz sanırım.