Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu TBMM’de hükümetin Ortadoğu politikasıyla ilgili ifade ettiği görüşleri, daha önce başka vesilelerle farklı şekillerde dile getirmişti. Ama bu kez düşüncelerini çok daha net ve kesin biçimde ortaya koydu, böylece kendi deyişiyle belirlediği “misyon”a açıklık getirdi.
Konuşmadaki şu çarpıcı cümleleri bir daha okuyalım:
- “Türkiye olarak bundan sonra Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceğiz. Bu değişim dalgasının öncüsü olmaya devam edeceğiz... Burada biz bu misyonun gereğini yaptık, yapmaya da devam edeceğiz”...
- “Yeni bir Ortadoğu doğuyor. Bu Ortadoğu’nun sahibi, öncüsü, hizmetkârı olmaya devam edeceğiz... Türkiye bu sesin her yerde savunucusu olacak”...
- “Zihnimizde nasıl yeni bir Türkiye iddiası varsa, yeni bir Ortadoğu iddiası da var”...
- “Yeni Ortadoğu iddiasının temelinde barış düzeni var. Kim ne derse desin, bu düzenin öncüsü de sözcüsü de Türkiye olacaktır”...
* * *
Bu sözler AK Parti hükümetinin bir süre önce şekillendirmeye çalıştığı Ortadoğu politikasına, özellikle Arap Baharı sonucunda vermek istediği yöne ışık tutuyor.
Temel düşünce şudur: Bölge köklü bir değişime ve dönüşüme sahne oluyor. Türkiye, siyasal ve ekonomik kapasitesi ile bölgesel bir güç. Türkiye olup bitenlere seyirci kalamaz. Bu konuda söz sahibi olmayı, etkilemeyi, yönlendirmeyi hem bir zorunluluk, hem de bir misyon olarak görüyor.
Türkiye bunu yaparken belirli prensiplere göre hareket ediyor, uyanan halklardan yana ve yıllanmış diktatörlüklere karşı tavır alıyor, özgürlük, adalet, eşitlik isteyen kitlelerin yanında görünmeye çalışıyor. Böylece bölgede yeni bir düzenin kurulmasında aktif rol alıyor...
Bu çerçevede şimdi Davutoğlu’nun Türkiye’nin Ortadoğu’nun “sahibi ve öncüsü” olduğu ve bölgedeki değişimi kendisinin “yöneteceği” gibi ifadeler, Türk dış politikasına yeni hedefler, öncelikler ve sorumluluklar getiriyor. Hükümet artan bir öz güvenle, kendisini bölgedeki yeni düzeni dizayn eden bir güç -hatta Başbakan’ın geçenlerde kullandığı terimle bir “cihan devleti”- olarak görüyor.
* * *
Kuşkusuz “büyük düşünmek”, amaçlarda “çıtayı yüksek tutmak”, yaratıcı ve azimli olmak, iyi niteliklerdir. Anca iddialı olunan konularda da mevcut sınırlamaları ve de riskleri doğru hesaplamak lazım.
- Davutoğlu’nun yukarıda aktardığımız sözleri Türkiye’de kulağa hoş gelebilir. Ama Ortadoğu ülkeleri bu sözleri nasıl karşılar ve yorumlar? Son zamanlarda bölgeden Türkiye’nin “müdahaleleri ile ilgili şikâyetler” duyulmaya başladı... Hem Arap dünyasında, hem de bölge ile yakından ilgilenen (Rusya ve İran gibi) ülkelerde...
- Halktan yana olmak, rejim değişikliği istemek (Suriye olayındaki gibi) doğru bir ilkesel tavırdır. Hükümet bu duruşu aynı güçle her olayda sergileyebilecek mi? Bölgede daha pek çok diktatörlükler var. Ankara ikili ilişkileri bir yana bırakıp onlara karşı da aynı ilksel tavrını gösterebilecek mi?
- Türkiye böyle bir “misyon” üstlenirken, Suriye’de görüldüğü gibi, muhalifleri ve hatta silahlı direnişçileri desteklemekle, meselede “taraf” oluyor. Benzer bir durum şimdi Irak’ta da görülüyor. Kuşkusuz bunun ciddi riskleri var. Krizin sürmesi sıkıntıları arttırır... Kaldı ki Türkiye bu şekilde taraflar arasında arabulucu gibi uzlaştırıcı roller üstlenmek imkânını kaybeder...
Özetlersek, Davutoğlu’nun belirttiği gibi Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak yapabileceği çok şey vardır. Ama bunların sınırları ve riskleri olduğunu bilerek, iddiaları ve beklentileri (ve de retoriği) ölçülü tutmakta yarar vardır...