Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Avrupa günlerden beri şu soruyu tartışıyor: Genişlemeli mi, genişlememeli mi?
       Bu tartışma AB'nin geleceği ile ilgili. Dolaylı olarak bizi de alakadar eder. Bu yüzden tartışmaları ve bundan çıkacak sonucu yakından izlemek gerek.
       Aslında AB'nin genişleme politikası belirlenmiş bulunuyor. Geçen aralıkta Helsinki sonuç bildirgesinde de bu tutum teyit edildi.
       AB'ye üyelik için başvuran - Türkiye dahil - 13 aday ülke var. Birlik bu adayları, belirli kriterlere göre, hazır olma durumlarına göre peyderpey kendi saflarına katmayı planlıyor. İlk sırada "uyum sağlama yeteneği yüksek" sayılan Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti yer alıyor. Bu niteliklere sahip olan Güney Kıbrıs'ın ise, malum anlaşmazlık ve çözümsüzlük nedeni ile, durumu belirsiz...
       * * *
       AB'nin "dalga dalga üye kabulü politikası", hafta başında AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu yetkilisi Verhaugen'in bir demeci ile altüst oldu.
       Alman kökenli diplomat, bu demecinde, AB herhangi bir adayı üye kabul etmeden önce, Almanya'da bu konuda bir referandum yapılması gerektiğini söyledi.
       Bu sözler Almanya'da ve AB'de (ayrıca üyeliği yakın gören aday ülkelerde) bir bomba gibi patladı. AB Komisyonu Başkanı Prodi'den Alman Dışişleri Bakanı Fischer'e kadar pek çok yetkili bu demece ateş püskürdü. Şansöyle Schröeder de, "AB'nin genişleme politikasında değişiklik olamaz" mesajını verdi...
       * * *
       BUNUNLA beraber, bu politikanın başta belirlendiği şekilde uygulanacağı konusunda bazı ciddi şüpheler var şimdi.
       Nitekim birçok gözlemci - ve de Polonya, Macaristan ve Çek yetkilileri - bu olayı AB'nin genişleme temposunu yavaşlatma ve yeni üye kaydını daha ileri bir tarihe atma gayreti olarak görüyor. Aslında genişleme takvimi çok açık şekilde belirlenmiş değildi, ama 2003 ile 2005 gibi tarihler öngörülüyordu. Schröeder de "AB kapılarını 2004'ten itibaren açar" diyordu...
       Ya şimdi? Verhaugen'in sözlerini izleyen tartışmalar, bu tarihin daha ileri yıllara sarkacağı izlenimini veriyor. Veya en azından "birinci dalga"nın sözü edilen tarihlerde gerçekleşmesi halinde, diğer adayların daha uzunca süre kapıda bekletilebileceği söyleniyor.
       Bunun nedeni de açık: AB içinde "kütle halinde" üyeliğin aleyhinde bir akım var. Özellikle Almanya'da bu cereyan giderek güçleniyor. Son bir ankete göre Almanların yüzde 68'i AB'de yeni üye görmek istemiyor. Çünkü, böyle bir şey olursa, yeni üyelerden Almanya'ya göç başlayacağından ve Almanlar arasında işsizlik gibi sorunların daha ciddi boyutlar alacağından korkuyorlar.
       Diğer bir deyişle Verhaugen'in önerdiği halk oylaması şimdi yapılsa, "genişlemeye hayır" mesajının çıkması olası. Bu nedenle Alman hükümeti böyle bir referanduma yanaşmıyor...
       * * *
       BÜTÜN bunlar Türkiye'nin adaylığını nasıl etkiler?
       Türkiye, şu sırada toparlanıp ev ödevini tam yaparsa, ancak 2003'ten itibaren tam üyelik müzakerelerine oturabilecek. Yani Türkiye ile diğer aday ülkeler arasında epey mesafe var.
       Eğer AB genişleme hedeflerini aynen korursa, biz gene geride kalmış olacağız. Ama eğer genişleme temposu yavaşlatılırsa bu mesafe daralacak. Yani bir süre beklemek zorunda kalacak olan öteki adaylara yakınlaşmış olacağız.
       Şu veya bu şekilde, Türkiye'nin yapması gereken şey, üyeliğe giden yolda - şimdiye kadar geciken - adımlarını hızlandırmak ve AB'nin genişleme süreci içinde yerini pekiştirmek olmalıdır...



Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr