Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ne diplomatik baskılar, ne de ekonomik yaptırımlar... Bunların hiçbiri İran’ı bir “nükleer güç” olma niyetinden vazgeçirmiyor.
Tahran yönetiminin, bütün engellemelere rağmen, belirlediği hedefe doğru yürümekte olduğunun son göstergesi, önceki gün canlı TV yayını ile dünyaya yansıtılan “nükleer teknoloji başarısı”...
Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın hazır bulunduğu törende, İran’ın ürettiği yerli nükleer yakıt çubukları ve devreye soktuğu uranyum zenginleştirmeye yarayan “dördüncü nesil” santrifüjler sergilendi.
İran lideri böyle fiyakalı bir ortamda bu fırsatı Batılılara çatmak ve dünyaya meydan okumak için bir fırsat olarak kullanmayı ihmal etmedi.
Aslında bu olay İran’ın kendi başına geliştirdiği nükleer programında, adım adım ilerlemekte olduğunu gösterdi. Bu İran halkına moral ve cesaret veren bir mesaj olduğu kadar, dışa yönelik bir uyarı niteliğini de taşıyor.
* * *
İran’ın bu alanda şimdi geldiği noktaya bakıldığında, zamanı da ustalıkla kullandığı, bir yandan nükleer çalışmalarını “sessiz ve derinden” sürdürürken, diğer yandan uluslararası camiayı da bazı temas ve toplantılarla oynadığı görülüyor.
Bu taktiklerin amacı hâlâ karanlık. Molla rejiminin asıl hedefinin nükleer silah yapabilecek duruma gelmek, hatta bir atom bombası üretmek olduğuna inananlar çoktur. Ama Tahran yönetimi amacın barışçı olduğunu, İran’ın üreteceği bu enerjiyi silah yapımında kullanmayacağını ısrarla söylemeye devam ediyor.
İran’ın nükleer programında attığı her yeni adım, uluslararası camiada mevcut olan endişe ve güvensizliği artırıyor. Nitekim son gelişme, ABD’den Rusya’ya kadar birçok ülkenin kuşkulu ve kaygılı tepkilerine yol açmıştır.
Bazı uzmanlar, İran’ın ulaştığı noktada, 1-2 yıl içinde atom bombası yapabileceğini hesaplıyorlar.
Bu kaygıların nedeni, İran’ın şimdiye kadar bu çalışmalarını gizlemesi ve denetimleri engellemesi olduğu kadar, Ahmedinecad başta olmak üzere İranlı liderlerin İsrail’in ortadan kaldırılmasına ilişkin tehditleri ve bölgede kendi devrimini yayma çabalarıdır.
Nitekim İran’ın nükleer bir güce sahip olmasından en çok rahatsızlık duyanlar arasında Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri yer alıyor.
* * *
İran’ın nükleer programdaki son başarısı, zaten bir süreden beri tırmanmakta olan krizi güncelleştiriyor.
Bu durumda İsrail “İran’ı vurma” planlarına hız verecek mi? ABD “askeri opsiyon”u daha ciddi olarak ele alacak mı? İran kendisine karşı yaptırım ve baskı uygulayan Batılı ülkelere karşı “petrol silahı”nı kullanacak mı? Hürmüz Boğazı’nı kapatmaya teşebbüs edecek mi? Bu ABD ile İran arasında sıcak bir çatışmaya yol açacak mı?..
Böyle bir noktaya gelinmesi, büyük çılgınlık olur.
Sadece çatışan ülkeler için değil, bütün dünya için...
Ama böyle bir tehlike yok da denemez. Karşılıklı meydan okumanın bazen kontrol edilemeyecek durumlar yarattığı tarihte çok görülmüştür.
* * *
Bu durumda diplomasiye bel bağlamaktan başka çare yok.
Gerçi uluslararası diplomasi İran krizi patlak verdiğinden beri çeşitli kanallardan devreye girmiş ve krizi çözmeye çalışmıştır. Bu çabalara Türkiye de aktif olarak katılmıştır. Ama ne yazık ki sonuç alınamamıştır. Geçen zaman da krizi yatıştıracağına daha da kızıştırmıştır.
Karşılıklı meydan okuma gösterilerinin yeniden sahnelendiği bir ortamda dahi, gene de yeni müzakerelerden söz edilmesi, diplomasi kapılarının tamamen kapanmadığını gösteriyor.
Herhalde diplomatların bir masa etrafında tartışması, askerlerin cephede çatışmasından daha iyidir...