Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Evet, AİHM'nin kararı Türkiye lehinde ve rahatlatıcı bazı unsurlar içeriyor. Örneğin Avrupa mahkemesi bu kez Türkiye'den tazminat istemiyor. (Bu bakımdan Loizidu davasından farklı)... Ayrıca Arestis'in şikâyet ve talebinin, "zararın giderilmesi için çare bulunması" amacıyla, KKTC'de kurulacak bir "mekanizma" tarafından belirlenmesi ve uygulamaya konması için toplam 6 aylık bir mühlet veriliyor. Bu, bir bakıma davanın KKTC'deki "iç hukuk sistemi"ne sunulması (ve dolayısıyla bu sistemin tanınması) anlamına da geliyor.Bunların hepsi iyi; ama madalyonun bir de öbür yüzüne bakmalı. AİHM, kararında Türkiye'yi evi Maraş'ta bulunan Rum kadının mülkiyet hakkını ihlal etmekle suçluyor. Ancak mahkeme, kendi hüküm vermektense, Türk tarafını "zararın giderilmesi" için "çare bulmaya" davet ediyor. Eğer KKTC'deki "mekanizma" tazminat ve hakkın iadesi konusunda "tatminkâr" bir karar alırsa, ne âlâ. (O zaman da Türkiye'nin bu kararı uygulaması gerekecek). Aksi halde, Rum kadın (ve onun gibi sırada bekleyen 1400 Rum daha) gene AİHM'ye başvuracak...* * *AİHM'nin bu davada esnek bir tavır alması ve Türk tarafına bir şans tanıması olumlu bir gelişme. Ama bunu KKTC'nin "fiilen tanıdığı" ve hele karşı tarafın tazminat ve mülkün iadesi hakkından vazgeçeceği, AİHM'nin de tekrar devreye girmeyeceği şeklinde yorumlamak yanlış. Kuşkusuz Türk tarafı AİHM'nin kararı sayesinde rahat bir nefes alıyor, zaman kazanıyor. Ancak bu dava gene Damokles'in kılıcı gibi sallanmaya devam edecek...Bu olay gösteriyor ki, bu ve buna benzer karmaşık meseleler, sırf hukuk yoluyla bir sonuca bağlanamaz. Çünkü bu davalar siyasi sorunun bir parçasıdır. Mal-mülk anlaşmazlıkları, ancak karşılıklı uzlaşı ve genel bir siyasi çözüm çerçevesinde halledilebilir. Bu bakımdan AİHM'nin şu veya bu yöndeki kararlarına fazla umut bağlamamak ve boş yere bayram yapmamak lazım... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'nin Arestis davasıyla ilgili kararını Türkiye'de "Rumlara tokat", Türk tarafı için de bir "zafer" olarak nitelendirenler oldu. Bunun yüzeysel ve abartılı bir görüş olduğu, son günlerde konu hakkında yapılan -ve hâlâ devam eden- tartışmalar açıkça gösteriyor. Arap dünyası içinde Türkiye'nin rahat ilişkiler içinde bulunduğu, temel politikalarını geniş ölçüde paylaştığı ülkelerin başında Mısır (ve de Ürdün) gelir. Gerçekten bölgesel sorunlardan rejim meselelerine kadar, birçok konuda Ankara ile Kahire'nin görüşleri birbirlerine oldukça yakındır.Son dönemde iki ülke arasında temaslarda ve işbirliğinde kayda değer gelişmeler oldu. Ancak bu yönde daha atılabilecek çok adım var. Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Sezer'in ve ona eşlik eden üst düzey heyetin dün başlayan Kahire ziyareti, yeni ufuklar açmaktadır.* * *Bu ziyaret, Mısır'ın iç siyasetinde önemli gelişmelerin olduğu bir zamana rastlıyor.Son dönemde Mısır, demokratikleşme yolunda bazı adımlar attı. Geçen eylülde ilk kez Başkan Mübarek'e rakip adayların da katıldığı cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Ardından kasım ayında muhalefetin de boy gösterdiği parlamento seçimleri gerçekleşti.Ne var ki, son günlerde Mısır'ın demokrasi sınavı, ciddi bir sarsıntı geçirdi. Sebep, geçen eylülde Mübarek'in karşısındaki en güçlü rakip olan "Yarın" partisi lideri 41 yaşındaki Eymen Nur'un, partisinin kayıt işlerinde "sahtecilik" yaptığı iddiasıyla 5 yıl hapse mahkûm edilmesidir. Nur'un çevresindekiler, bunu Mübarek rejiminin muhalefete karşı tahammülsüzlüğüne atfediyorlar. Genelde Batı'da da bu olaya Mısır'da özgürlüğe indirilen bir darbe olarak bakılıyor.Mısır'ın tam demokratikleşme sürecinde böyle bir "yol kazası" geçirmesi, bir talihsizlik. Aynı zamanda karşı görüşlere tahammül etmeyen, hoşgörüsü kıt siyasi liderlere de bir ders... skohen@milliyet.com.tr Alışacaklar...