Songül Hatısaru

Songül Hatısaru

songul.hatisaru@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cinsiyetten dine, kültürden siyasete çeşitli farklılıklar içinde yaşıyoruz. Bazen bizden farklı diye insanlardan nefret edebiliyoruz. Peki, onları hiç anlamaya çalıştınız mı?

Empati sözcüğünü günlük konuşmalarımızda kolayca kullanıyoruz. Akadaşımıza, eşimize dertlenirken, “Aman hiç empatik değilsin” deyiveriyoruz. Aslında üç temel öğesi olan empati öyle kolayca kuruluveren bir şey değil ne yazık ki... Önce kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koymalı. Ama bu yetmiyor, duygularını düşüncelerini ve yaşam biçimini tam olarak anlamalı. Ancak bu bilgilerle doğru davranışı gerçekleştirdiğimizde empati kurulmuş oluyor.
Geçen şubatta, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Müslüman Toplumlar Özel Temsilcisi Farah Pandith ve Yahudi Düşmanlığıyla Mücadele Özel Temsilcisi Hannah Rosenthal tarafından dünya toplumunu empatiye davet eden çok önemli bir hareket başlatıldı.
‘Nefrete Karşı 2011 Saat’ adı verilen bu hareket farklı ırklar, dinler, sınıflar, kültürler ve cinsiyetler arasında empati oluşturmayı amaçlıyor. Hareket herkesi kendisinden farklı olan için bir şeyler yapmaya çağırıyor. Birbirimizi algılamaya, anlamaya çok ihtiyacımız olan ve özellikle şekil kaynaklı nefretin onbinlerce cana mal olduğu çağımızda, bu hareketin çeşitli ülkelerde dalga dalga ses bulması çok umut verici.

Haberin Devamı

Bizde de ayrımlar keskinleşti

Harekete destek veren ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, özellikle gençleri, kendileri gibi görünmeyen, kendileri gibi dua etmeyen, kendileri gibi yaşamayan insanlara 2011’de, ‘2011 saat’ çeşitli şekillerde yardım etmeye çağırdı. Bu konuda televizyonlarda konuşarak, herkesi harekete katılmaya davet etti. Sizden olmayan birinin çocuğuna birkaç saat bakmak, sizin gibi dua etmeyen bir yaşlı için alışverişe çıkmak, sizin gibi yaşamayan birinin köpeğini gezdirmek, onların yaşantılarına küçük bir pencereden de olsa bir bakış atmak, onları anlamak ve belki de sevmek için çok önemli bir adım değil mi?
Amerikan toplumu, farklıların oluşturduğu ve farklılıklarıyla gurur duyduğunu söyleyen bir toplum. Ancak siyah-beyaz, Yahudi-Hristiyan, Anglosakson kökenlilerle-Hispanikler ve farklı ülke kökenlerinden gelenler arasında yaşanan çekişmeler, çıkan huzursuzluklar, hatta çatışmalar hareketi zorunlu hale getirdi. Ülkemize baktığımızdaysa farklı bir durumla karşı karşıya değiliz; Türk-Kürt, Sünni-Alevi, türbanlı-türbansız, taik-tinci gibi ayrımlar son derece keskinleşti. Yıllarca bir arada, böyle bir empati kurmaya gereksinim bile duymayacak şekilde karşılıklı saygıyla yaşayanlar ne yazık ki birbirlerini dışlamaya, düşman gibi görmeye başladılar.

Haberin Devamı

En temel ayrım

Ve en temel farklılık, kadın-erkek arasında... Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de cinsiyetler arası çatışma çok yüksek boyutta. Ne yazık ki daha çok kadının hırpalandığı, güç dengesi olmayan bir çatışma bu. Empati kurmaktan bahsederken suçlu arar konumuna düşmek istemem ama, bu temel çatışmanın kökenine birazcık göz atarsak, oğullarına empati kurmayı öğretemeyen, eşini yanında hayat arkadaşı, can dostu olarak görmeyi belletemeyen, şiddetin çözüm olmadığını yüreklerine işleyemeyen annelerin bu çatışmanın temek öğeleri olduğunu görüyoruz.
Eşler diğerinin görevi gördükleri işleri birkaç saatliğine üstlenmeyi deneseler, birkaç saatliğine kendilerini eşlerinin yerinde hayal etseler. Örneğin evlerinde yumurta bile kıramayan ama ünleri sınırlarımızı aşmış Bolulu aşçılar, mutfağa girip bir patlıcan oturtmayla mercimek çorbası pişiriverseler, bu empati ailede başlayıp bütün topluma yayılsa, her gün haberlerde izlediğimiz içimizi burkan ya da öfkemizi alevlendiren haberlerde biraz azalma olmaz mı acaba?
Farklılıklarımızın bizleri her gün birbirimizden uzaklaştırdığı ülkemizde, böyle bir hareketin destek bulması hepimizi umutlandıracak gelecek için. Bu hareketin ülkemizde hangi öncülerle ses bulacağını merak ediyorum. Bu hareketi anlatmak ve benimsetmek farklı dokulardan oluşan, mükemmel bir mozaik diye adlandırdığımız, ancak son dönemde bu farklılıklardan dolayı büyük huzursuzluklar yaşanan toplumumuzda büyük bir aydınlanmaya ve huzura neden olamaz mı? Denemeye değer...