Şükrü Andaç

Şükrü Andaç

sukru.andac@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dünya gergin, “gelişmekte olan ülkeler” daha da gergin, adeta yay gibiyiz... Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı bu ligin üyesi ülkelerin para birimlerindeki değer kaybı son dönemde ciddi boyutlara ulaşmış durumda. “Dolarizasyon”a dayalı ekonomilerin şu sıralar hiç şüphesiz en büyük problemi ABD Başkanı Donald Trump’ın izlediği politikalarla güçlenen “dolar”...

Üstelik Türkiye bir yandan bu güçlü dolar belasıyla uğraşırken diğer taraftan da Suriye’deki askeri operasyon ve seçim sürpriziyle karşı karşıya. Tüm bunlar bir araya gelince de ülke olarak enflasyona ve yüksek faize karşı planladığımız uzun vadeli projeksiyonlar şimdilik havada kalıyor.

Haberin Devamı

Umudumuz hızla ayaklarımızın yere sağlam basması ve gerek yurtdışı gerekse yerli yatırımcı tarafında, yakın geçmişte arkamıza aldığımız güçlü rüzgarın yeniden esmesi...

Farklı görüşler var

Dünyada ve Türkiye’de bunlar yaşanırken, ülkemizde başını büyük grupların çektiği bir yapılandırma rüzgarı moda oldu. Farklı hesaplarla -hesapsız kitapsız demek diğer büyük gruplara ayıp olur- çıktıkları yolculukta bankalarla milyar dolarlık kredi ilişkilerinde sorun yaşayan bazı holdingler avantajlı yapılandırma planlarının peşinde koşuyor. İstekleri gayet açık: Vadeyi uzat, ana para ödememi ertele, faizi sil... “Bunları yapmazsan, sallarsan, düşerim” diyor.

Büyükler yapılandırıyor ‘küçükler’ ne yapıyor

Kimileri bu duruma “Bankalar çok kazandılar zaten, biraz da onlar kaybetsin” diye bakarken, kimileri de “Bu grupların servetleri yurtdışında değil mi, getirsin ödesinler” şeklinde yaklaşıyor. Bu ortamda bankalar ise “suistimal” olmadığı sürece yapılandırmalara sıcak bakıyor. Elbette devamı gelmemesi şartıyla...

Büyükler yapılandırıyor ‘küçükler’ ne yapıyor

Bankalar sakin!

Benim şimdi dikkat çekmek istediğim nokta ise aslında “büyükler” değil “küçükler”. Bunlar bir anlamda ekonominin dinamosu şirketler. Farklı fikirleri ve esnek yapılarıyla Türkiye’yi geleceğe taşımaya aday işletmeler... Bu yapılandırma rüzgarında “Kredi borç yükü ağırlaşmaya başlayan küçük şirketlerin durumu ne durumda?” diye sorulduğunda karşımıza ilginç bir tablo çıkıyor.

Haberin Devamı

Bunu bir örnekle açıklayayım...

750 bin liralık rotatif krediyle, tahsilatların geciktiği, morallerin bozulduğu piyasada 30 kişilik işletmesini ayakta tutmaya çalışan bir şirket düşünelim.

Kredisinin aylık faizleri şimdilerde yüzde 18’lere kadar dayanmış...

Daha fazla risk taşımak istemiyor, borcunu kapatmaya niyetli.

İyi niyetle uzun süreden bu yana gayet sıkı fıkı çalıştığı bankasının kapısını çalıyor.

“Ben bu borcu 4 yılda -48 ay- öderim” diyor, haydi yapılandıralım. (Haksız da sayılmaz, büyük grupların yaptığı “ilk yılları ödemesiz, sonrasına bakarız” tadındaki yapılandırma planları iştahını kabartıyor.)

Banka gayet sakin, “Çalışıp size dönelim” diyor.

Çok geçmiyor, plan geliyor.

750 bin liralık borç, 4 yıllık yapılandırma planına döndüğünde, üzerine yüzde 19.5 -Evet on dokuz buçuk- faiz ekleniyor.

Bunun anlamı şu; 344 bin liralık ilave faiz. Banka alır da devlet durur mu; bunun üzerine bir de 17 bin TL’lik vergi derken borç toplamı bir anda 1 milyon 111 bin TL’ye kadar çıkıyor. Hesabı artık size bırakıyorum...

Haberin Devamı

İyi niyetli işletme sahibimiz pes etmiyor; “Hani ana para ödemeyecektik, faize de 2 yıl sonra bakacaktık. Büyüklerimiz öyle yapıyordu” diyecek oluyor ki, bankacımız araya giriyor ve kendince iyi niyetli bir de uyarı yapıyor; “Size önerim bu planı hemen uygulayalım, kısa süre sonra bunu da bulamayabilirsiniz.”

Burada haklı olarak şu soru akla geliyor: “Yatırımını Türkiye’ye yapan, vergisini son kuruşuna kadar bu ülkede veren işletmeler sadece “küçük” oldukları için mi haksız muamele görüyor?”

Anneler Günü kutlu olsun

Geçtiğimiz hafta gayrimenkulde iddialı projelerin altında imzası bulunan DAP Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ziya Yılmaz, İstanbul Gedik Üniversitesi tarafından “Fahri Doktora” unvanına layık görüldü. Ziya Bey’in anne ve babası da tören için Trabzon’dan İstanbul’a gelmişti.

Büyükler yapılandırıyor ‘küçükler’ ne yapıyor

Ziya Yılmaz tören konuşmasında “İnsan, hayatındaki ilk takdiri annesinden alır, diğer takdirler hep bundan sonra gelir. Bu unvan da benim için anne takdirinden sonraki en önemli takdir oldu. Fahri Doktora unvanımı anne ve babama, eşime, aileme ithaf ediyorum” dedi. Sizce de bir oğuldan annesine verilecek en güzel Anneler Günü hediyesi değil mi?

Başta annem olmak üzere tüm annelerimizin bu güzel günleri kutlu olsun.