Dünya Barış bekçileri Prizren'de

Barış bekçileri Prizren'de

05.07.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Barış bekçileri Prizren'de

Barış bekçileri Prizrende


Utku Çakırözer


Kosova'da barışın tesisi ve korunması için oluşturulan Kosova Barış Gücü'ne (KFOR) tahsis edilen Kosova Türk Barış Gücü Görev Kuvveti'nin ilk kafilesi Kosova halkının yoğun sevgi tezahüratları, söyledikleri Türkçe marşlar ve şarkılar eşliğinde Prizren'e girdi. Atılan slogansa "En büyük asker bizim asker"di.

Üç Bordo Bereli timi

Bütün kafilelerinin Kosova'ya intikalinin 7 Temmuz'da tamamlanması planlanan Türk birliğinde 52'si paletli 153'ü tekerlekli 205 araç bulunuyor ve 993 asker görev yapıyor. Askerlerin yüzde 23'ü Almanca, İngilizce, Fransızca ya da Arnavutça dillerinden en az birini biliyor.
Birlikte NATO tarafından göreve çağırılmak üzere hazır bekleyen Genelkurmay Özel Kuvvetler Bölümü'ne bağlı üç Bordo Bereli timi bulunuyor. Abdullah Öcalan'ın Kenya'dan Türkiye'ye getirilişi sırasında gündeme gelen bordo berelilerin bu üç timi dokuz subay ve 33 astsubaydan oluşuyor.

Üç günde Kosova'ya

Ankara'dan geçen perşembe günü yola çıkan ilk kafile, üç gün süren yolculuktan sonra dün sabah 08.30'da Makedonya sınırından Kosova'ya giriş yaptı. Birlik, öğleden sonra görev alacağı Dragas bölgesine yerleşti.
Türk taburunun ilk kafilesindeki askerler uzun yolculuk süresi nedeniyle bazı öğünlerini ya vaktinden sonra ya da mola vermeden araçlarında yemek durumunda kaldı. Buna rağmen askerlerin kendileri için hazırlanan kumanyalardan memnun oldukları gözlendi.

Çelik yelek giydiler

Sabah 04.00'de salamlı - kaşarlı sandviç, bal, tereyağı, dometes, salatalık ve meyve suyuyla kahvaltı yaptıktan sonra Edirne'den yola çıkan birlik, öğle yemeği için Sofya yakınlarında mola verdi. Askerin dünkü öğle ve akşam tayını, fırında kuru köfte, sigara böreği, haşlanmış patates, domates, salatalık, biber, haşlanmış yumurta, kiraz, erik, meyve suyu ve fındık ezmeli kağıt helvadan oluşuyordu.
Türk askerlerinin Bulgaristan topraklarından geçişi Bulgar basınında da geniş yeraldı. Ülkenin önde gelen gazetelerinden "24 Saat" manşetine taşıdığı yolculuğu, "Merhaba Asker" başlığıyla okuyucularına iletti. Türk birliği, intikalin üçüncü gününde Bulgaristan'ı baştan başa katettikten sonra Makedonya'nın Kumanova Kasabası'nda geceledi. Komonava'daki Fransız birliği tarafından misafir edilen Türk askerleri dün sabah 06.00'da yeniden yola çıktı. Birlik, saat 08.30'da Makedonya sınırından çıkıp Kosova'ya girdi.

Türk askeri artık tecrübeli

Türk Barış Gücü, 1990'ların başında savaş ve açlıktan kıvranan Somali'de güvenliğin sağlanması ve kıtlığın giderilmesi amacıyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin tarafından alınan "bölgeye askeri müdahale" kararı üzerine Somali'ye gitti. TBMM kararıyla bu ülkeye gönderilen 300 kişilik Türk askeri birliği, kabile liderleri Muhammed Ali Mahdi ve Muhammed Farah Aidid arasındaki kanlı çatışmalardan yorgun düşen Somali'de "Mogadişu Havaalanı'nı ve limanını " koruma görevi üstlendi. 1993'ün ilk günlerinde bölgeye yerleşen Türk Barış Gücü, ABD önderliğinde başlatılan "Umut Operasyonu"nda başarısını kanıtladı.

Bosna - Hersek

Bosna - Hersek'te Sırplarla Bosnalı Müslümanlar arasında yaşanan ve 27 ay süren savaşın ardından, barışın korunması için bölgeye giden 1458 kişilik Türk Barış Gücü, 9 Temmuz 1994'da Bosna topraklarına ayak bastı. Zenica'da yaşayan 190 bin Boşnak, Birleşmiş Milletler Barış Gücü şemsiyesi altında görev yapan Mehmetçiği bağrına bastı. Tıpkı Kosova'da olduğu gibi, orada da yoğun sevgi gösterileriyle karşılanan Türk askeri, aylar süren savaşın ardından yaralarının sarılması ve güvenliğin sağlanmasındaki başarısıyla Batı basınının da övgüsünü toplamıştı. Fransa'nın saygın gazetelerinden Le Figaro'nun Zenica'daki muhabiri Pierre Rousselin'in bildirdiği haberde, daha çok Hırvatların bulunduğu bir köyde görev yapan Türk askerlerinin, barış, hoşgörü ve uzlaşmaya yönelik girişimleri örneklerle anlatılmıştı.

Bayram havası

Ümit Bektaş
Kosova'da KFOR bünyesinde görev yapacak Türk birliği, Türklerin yoğun olduğu Prizren'e girişinde binlerce soydaşın çoşkusuyla karşılandı. Konvoyun kentten geçerek Mamuşa'ya gideceğini sabah saatlerinde TV'den öğrenen Prizrenli Türkler, erkenden şehrin ana caddesinde beklemeye başladı. Saatler geçtikçe artan heyecan, Türk askeri konvoyunun şehre girdiği haberi ile doruk noktasına ulaştı.
İşte kimsenin beklemediği kadar çoşkulu ve unutulmaz anlar da o sırada yaşandı. Ellerinde bayrakları durmadan sevinç çığlıkları atan kadınlar, bayraklarıyla araçların üstüne çıkan gençler, insanların neşesine neşe katan davulcu ve zurnacılar, halay çeken genç kızlar... Çiçekler, Türk bayrakları, hoşgeldiniz pankartları ve hiç dinmeyen "en büyük asker bizim asker" sloganları...
Kent meydanında doruğa uluşan kalabalık yüzünden Mamuşa yoluna uzun süre giremeyen Türk konvoyu yaklaşık iki saatte kentten çıkabildi.
NATO'nun bölgeye en son intikal eden ordusu Türkiye, dün Kosova'ya adeta bir assolist gibi girdi. En çok alkışı ve sevgiyi alarak. Türkiye'den uzak ama kalpleri Türkiye sevgisi ile dolu binlerce Prizrenli, dün geleceklerinin garantisi olarak gördüdüğü Mehmetçik'i kocaman bir özlemle bağrına bastı.
Kısacısı dün Prizren'de hiç unutulmayacak bir bayram yaşandı.

Osmanlı’nın Balkan mirası

Orhan Koloğlu
Sultan Orhan Gazi döneminde 1354 yılında Şehzade Süleyman'ın Gelibolu'ya geçmesiyle başlayan Osmanlı Devleti'nin Balkan egemenliğinin yarım yüzyıl içinde Orta Avrupa'nın sınırlarına erişmesi, silah gücünün ötesinde bir uyumun varlığını düşündürmüştür. Türklerin tamamen azınlıkta oldukları ve Haçlı geleneğini yaşamış toplumlarla dolu bir diyarda yabancı durumuna düşmemeleri, Balkanlar'ın siyasi ortamı ve Balkanlıların psikolojik koşullarını iyi değerlendirmiş olmalarının sonucudur. Bizans'ın Haçlılarca çökertilmesinden doğan anarşi ortamında küçük krallık ve prenslikler birbirlerini yemekle meşguldüler. Osmanlıların silah gücüyle kurdukları barış, her şeyden önce bu iç kavgaları önledi, bu yüzden kitlelerin desteğini kazandı.
İkinci önemli husus, Osmanlı'nın Atilla, Cengiz ya da Timur gibi geçiciliği değil, kalıcılığı hedeflemiş olmasıydı. Bunu da o çağlarda kişilik saptamasında en büyük belirleyici olan din konusundaki, geleneksel İslami anlayışı aşan hoşgörüsü ile sağladı. Cemaatlerin din örgütlerine devletin resmi kurumları niteliği tanıdı.
Osmanlı yönetiminin baskı ve zulümleri olduysa, reayaya din farkı olmadan aynen yansıyordu. Bu yüzdendir ki, Balkanlıları Müslümanlaştırmak için hiçbir zorlama yapılmadığı halde (Bulgar Patrikliğinin arşivleri bunu kanıtlamaktadır) kendiliklerinden İslamı seçmişlerdi. Hem de en çoğu, Balkanlar'ın fethinden üç yüz yıl sonra, 17. yüzyılda. Bunda din katılığından uzak Türk tarikatlarının rolünün etken olduğu da kabul edilmiştir.
18. yüzyılın sonundan itibaren Fransız Devrimi'nin etkisi ve ulusçu akımların yayılması ile Balkanlının Osmanlı Devleti'nden ayrılma istekleri başlar. Tabii ki Osmanlı'nın ekonomik geriliği ve Batı - Orta Avrupa'nın daha büyük ticari kazanç sağlama olanakları da bunda rol oynamıştır. Tanzimat'ın çabaları da fayda etmedi ve Belgrad'ın kaybıyla başlayan çözülme Türkiye'nin 1912 - 13 Balkan Savaşı sonunda Doğu Trakya ile yetinmesiyle sonuçlandı. Bu sürede milyonlarca Balkanlar'a yerleşmiş Türk ve Müslüman olmuş Balkanlı canlarını ancak Türk topraklarına sığınarak kurtarabildiler. Geride kalanlar ise sürekli baskılara rağmen kişiliklerini yitirmeden yaşamlarını sürdürdüler. Müziğimizdeki unutulmaz Estergon Kalesi türküsünden sayısız sıla şarkıları ile kişiliklerini devam ettirdiler, her zaman direnme gücünü Türkiye'deki yakınlarına güvenmekten aldılar. Prizren'de Türk ordusunun görünmesine sevinçleri bir fetih duygusundan değil, bir zamanlar Osmanlının herkese tanıdığı ama kendilerine reddedilen kültürel özgürlüğe tekrar kavuşacaklarının bilincine varmalarındandır.