15.06.2025 - 00:00 | Son Güncellenme:
Nuray Kaygaz
Nuray Kaygaz- Çökelez Dağı’nın güney eteklerinden gelen kalsiyum oksit içeren suların oluşturduğu görkemli beyaz travertenler içinde kaybolmuş, antik çağlardan bugüne ulaşan en çarpıcı merkezlerden biridir Hierapolis Antik Kenti. Doğa ile tarihin eşsiz bir şekilde buluştuğu Pamukkale’de, travertenlerin hemen yanı başına kurulan Hierapolis kentinin adı “Kutsal Kent” anlamına gelmektedir.
Hierapolis, antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios tarafından verilen bilgilere göre önceleri bir Frigya kentidir. Frigler döneminde Hierapolis Antik Kenti’nin bulunduğu bölgede Anadolu'nun ana tanrıçası Kibele'ye adanmış bir dini merkez bulunmaktaydı. Başlangıçta Frigya nehri vadisinde yaşayan yerli topluluklar tarafından kullanılan bu tapınak, daha sonra Hierapolis'in merkezini oluşturur.
Şifa kaynağı
Hierapolis, Bergama Krallığı zamanında II. Eumenes tarafından M.Ö. 2. yüzyıl başlarında kurulur ve Bergama'nın efsanevi kurucusu Telephos'un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera'dan dolayı Hierapolis adını alır. Bu dönemde Hierapolis bir termal sağlık merkez gibi görev yapmış, şifalı olduğuna inanılan kaynakları, binlerce yıl Anadolu’nun farklı yerlerinden gelip sağlık ve güzellik arayan kişiler tarafından ziyaret edilmiştir.
M.Ö. 133’te Roma İmparatorluğu’nun yönetimine geçen Hierapolis, M.Ö. 129’da Asia Eyaleti sınırları içine dâhil edilir.
Kent depremlerle sürekli yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Her depremden sonra Helenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdürür. Ancak M.S. 60 yıllarında gerçekleşen büyük depremden sonra çok zarar gören kent neredeyse tamamen yenilenir. Hierapolis bundan sonra tüm Helenistik niteliğini kaybederek tipik bir Roma kenti görünümünü alır. Bugün ayakta olan yapılar o döneme aittir.
Kehanet merkezi
Hierapolis, şifalı suları ile ünlü değildir, kentin bir başka önemli özelliği ise döneminin en önemli kehanet merkezleri arasında yer almasıdır. Kent aynı zamanda kendisi de kâhin olan Anadolu tanrısı Apollon’a adanmış kutsal bir yerdir. Antik dönemde insanlar Apollon’un rahiplerine danışarak gelecekten haber almaya çalışırlardı. Bu özelliği de Hierapolis’i döneminin en çok ziyaret edilen bölgelerinden biri haline getirmiştir.
Apollon için inşa edilen tapınağın hemen yanında, zehirli gazlar ve yer altı sıcak suları nedeniyle yarattığı gizem sayesinde Kibele, Hades ve Apollon gibi tanrılarla ilgili birçok mitolojik anlatıyla ilişkilendirilen bir mağara bulunmaktadır. Mağara Frigler döneminde ana tanrıça Kibele'ye adanmış dini merkezin bir parçasıydı. Eski kaynaklar, Kibele rahiplerinin bu mağaraya indiğini ve zehirli gazdan etkilenmediğini bildirirler.
Cehennem Kapısı
Antik dünyada ise “ölüler ülkesine geçiş kapısı” olarak kabul edilen mağara, Tanrı Pluton (Hades) ve eşi Persophone’nin hüküm sürdüğü yer altı dünyasının girişi olarak kabul edilmiştir. Mağaranın etrafına, büyük bir kutsal alan inşa edilmiştir. Yer altı tanrısı Pluton’a kurban edilmek istenen hayvanlar, Plutonium Kutsal Alanı (Cehennem Kapısı) kabul edilen mağaraya getirilirdi. Mağaradan sızan karbondioksit gazının etkisiyle ölen hayvanlar Tanrı Pluton’a kurban verilirdi. Kutsal alanın ziyaretçileri arasında Cicero, İmparator Hadrian ve Caracalla, Filozof Damascius gibi ünlüler bulunmaktadır. Antik çağ yazarlarından Strabon da burayı ziyaret etmiş ve “Bu yer o kadar güçlü ve sis benzeri bir dumanla kaplı ki birisi yerleri çok zor görebilir. İçeriye giren her türlü hayvan anında ölümle tanışır. İçeriye serçeler yolladım ve anında son nefeslerini vererek düştüler” diyerek zehirli gazın etkisi hakkında bilgiler aktarmıştır.
Hierapolis Antik Kenti içerisinde gerçekleştirilen bilimsel arkeolojik kazı çalışmaları, hem bu kutsal alanın hem de ünlü Pamukkale traverten havuzlarının oluşmasını sağlayan termal suların orijinal kaynağının gün ışığına çıkartılmasını sağlamıştır. Plutonion Kutsal Alanı (Cehennem Kapısı), dünyanın eşsiz sit alanlarından biri sayılmaktadır. Mağaranın girişini koruyan mermer yılan heykeli ve mermer Kerberos heykeli, kazıda elde edilen en değerli eserlerdir. Mitolojiye göre “Hades’in Üç Başlı Cehennem Köpeği Kerberos” Cehennem’ in Kapısı’nda durmaktadır. 1.30 m. yüksekliğe sahip olan mermer Kerberos heykeli de Plutonium Kutsal Alanı (Cehennem Kapısı) olarak kabul edilen mağaranın girişinde gün yüzüne çıkarılmıştır.
Hristiyanlık Dönemi
M.S. 80’li yıllarda Hristiyanlığı yaymak amacıyla Hierapolis'e giden, Hz. İsa'nın havarileri arasında yer alan Aziz Philippus’un burada çarmıha gerilerek öldürülmesi, bölgeyi Hıristiyanlığın merkezi konumuna getirmiştir. Kent M.S. 4. yüzyılda Bizanslıların eline geçince Aziz Philippus adına Martyrium olarak adlandırılan sekizgen bir kilise inşa edilir. Bundan dolayı kent Metropolis unvanını alır. M.S. 7. yüzyıldaki büyük depremle yeniden tahrip olan Hierapolis, kent kimliğini kaybeder, zamanla küçük bir kasaba haline gelir. 13. yüzyılda da Selçukluların egemenliğine geçen yerleşim, 14. yüzyıldaki depremden sonra tamamen terk edilir.
Hierapolis Antik Kenti ile doğa harikası Pamukkale; Hierapolis-Pamukkale Arkeolojik Alanı'nı oluşturur. Dünyada eşi benzeri olmayan Pamukkale Hierapolis Antik Kenti 1988 yılından beri hem kültürel hem doğal miras olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.
Tarihinde Friglerin ana tanrıçası Kibele, Amazon kraliçesi Hiera, yer altı tanrıçası Persephone Mısır Kraliçesi Kleopatra, son olarak Hristiyan dünyasının kutsal kadını Meryem Ana gibi ünlü kadınların adı geçen; krallar ve kraliçeler tarafından şifa bulmak için ziyaret edilen Hierapolis Antik Kenti’nin büyülü coğrafyasını görmeniz, sularında şifa bulmanız dileğiyle
Depremin hediyesi: Kleopatra Havuzu
Hierapolis kentindeki antik havuz, nam-ı diğer Kleopatra Havuzu, M.S. 7. yüzyılda deprem sonrası oluşan çukurun içerisini dolduran termal sularla oluşmuştur. Roma İmparatorluğu döneminden beri antik havuzun suyunun bazı cilt ve dolaşım sorunlarına iyi geldiği düşünülmektedir. Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın da bu havuzda yüzdüğü rivayet edildiğinden Kleopatra Havuzu olarak anılmaktadır. Şifalı suların nimetinden faydalanan sadece Kleopatra değildir. Bir rivayete göre, Hazreti İsa’nın annesi Meryem de rahatsız olan gözünün tedavisi için bu termal hamamları ziyaret emiş ve gözündeki rahatsızlık iyileşmiştir.